Toprak ile fidan subtitles
Dışişleri Bakanı Fidan, Ürdünlü mevkidaşı Safadi ile görüştü
2023.06.07 00:12 SabahHaberi Dışişleri Bakanı Fidan, Ürdünlü mevkidaşı Safadi ile görüştü
2023.06.06 22:37 SabahHaberi Bakan Fidan Yunan mevkidaşı ile görüştü
2023.06.05 15:38 turizmdosyasi ÇANKUŞ DRONLAR, ŞİMDİDE TEMİZLİK YAPTI
| 5 Haziran Dünya Çevre Gününde çevrecilerin temizlik adresi Kındılçeşme oldu. Caretta Caretta deniz kaplumbağalarının yuvalama alanı olarak gündemde olan Kındılçeşme kumsalındaki etkiliğe, Kemer Doğal Hayatı ve Çevreyi Derneği-KEDOK öncülük etti. https://preview.redd.it/ngavar77d74b1.jpg?width=600&format=pjpg&auto=webp&s=211c03cf081596ce65f488f0797ff86657ad556f Kemerli vatandaşlar, çevre gönüllüleri ve Kemer’de konaklayan ve yaşayan yerleşik yabancıların da katıldığı etkilikte, çöpleri son dönem sahillerde boğulma vakalarına karşı görev almaya başlayan Cankuş Dronların yapması, etkinliğe hem renk kattı hem de büyük ilgi çekti. https://preview.redd.it/qo94q5h8d74b1.jpg?width=600&format=pjpg&auto=webp&s=ea53d2bb4a46a00226152b91f9ee9a4fe20c0cb3 Etkinliğe, Kemer Belediye Meclis Üyeleri Ramazan Kal ve Ferhan Fidan, Merkez Mahallesi Muhtarı Yusuf Salova, Yeni Mahalle Muhtarı ve KEDOK Yönetim Kurulu Başkanı Münevver Erkal ile Kemerli İş İnsanları, turizmciler ve vatandaşlar katıldı. https://preview.redd.it/tc2o7rq9d74b1.jpg?width=600&format=pjpg&auto=webp&s=d545c4f31e0ad29d423e0c978e7e1cb96ac6202c Etkinlikte, gönüllülerin topladığı çöplerin bulunduğu poşetler, daha önce Dronla Cankurtaran hizmetleri faaliyetleriyle ismini duyuran Cankuş’lar tarafından taşındı. Uluslararası İnsansız Hava Aracı Pilotları Derneği Kurucu Başkanı Erdoğan Budak, dron kullanımının hayatın her alanında işlemlere hız kazandırmak ve hizmet kalitesini artırmak için kullanmaya devam edeceklerini ifade ederek, çevre için duyarlılığını iletti. https://preview.redd.it/6byj8ruad74b1.jpg?width=600&format=pjpg&auto=webp&s=82ce9ab0b15ae8ad58c9dc895155179194ef34cf https://turizmdosyasi.com/cankus-dronlar-simdide-temizlik-yapti submitted by turizmdosyasi to u/turizmdosyasi [link] [comments] |
2023.06.04 19:34 HomojenikAyran296 Devlet sosyalizmi nedir ve 30'lar Türkiye'sinde devlet sosyalizmi örnekleri.
GİRİŞ Konuya girmeden önce Kemalizm'in devletçiliğinin sağlam ''devlet'' yatırımlarıyla uygulandığı 30 sonrası dönemden bahsettiğimi, 29'a kadar süren liberal dönemden bahsetmediğimi belirtmek istiyorum. Kemalizm, Atatürk'ün asker kökenli olmasından dolayı Kemalizm pragmatizm ile iç içe geçmiştir, ancak Atatürk de bu pragmatist anlayışını kendi zevkleri için değil Türk ulusu için kullanmış ve o anda fayda sağlayacak en iyi sistemi kullanmak istemiştir. Kanımca Atatürk'ün 29'a kadar daha liberal ağırlıklı bir politika izlemesinin sebebi ülkede hızlıca sermaye birikimini sağlamaktır. Zaten yazımda da bahsedeceğim üzere bütün yapılan işler hızlıca sanayileşmek ve devlet sosyalizminin pratiğinde olan milli karakterli bir burjuva sınıfı yaratmak olduğunu, bunun da işçi sınıfını ve halkı sömürerek değil aksine koruyarak yapılmaya çalıştığını ortaya koymak isterim. İyi okumalar.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Konumuza giriş yaparken, ne ulan bu devlet sosyalizmi?
İktisat Sözlüğüne göre devlet sosyalizmi:
Doktrindeki sınırları berrak olmayan ve günümüzde pek kullanılmayan bir terimdir. On Dokuzuncu Yüzyıl sonlarında Marksizm akımı dışında kalan ve kaynağını Hegelizm'den alan solcu iktisadi fikir hareketleri bu terimle ifade edilmiştir. Kürsü Sosyalizmi ile Devlet Sosyalizmini birleştiren doktrin tarihi yazarları olmuştur. Rodbertus ile Lassalle'in doktrindeki yerlerini ilmi Sosyalizm'den ayırarak Devlet Sosyalizmi içinde gösterenlere rastlanmıştır. Avusturya'da Schaffle'in ve İngiltere'de Leslie ile Ingram'ın Devlet Sosyalizmini temsil ettiklerini belirten tahlilciler görülmüştür.*
Devletçilik. Müdahalecilik ve Dirijizm kavramlarıyla Devlet Sosyalizmi teriminin aynı anlamda veya yakın anlamlarda kullanıldığı dikkate çarpmıştır. Almancası; Staatssozialismus. Fransızcası: socialisme d'Etat. İngilizcesi: state socialism. (Bk; Devlet Kapitalizmi. Kürsü Sosyalistleri. Devletçilik, ilmi Sosyalizm). Bu tanıma rağmen devlet sosyalizminin ne olduğu ile ilgili tam bir bilgi hala elimizde yoktur. 19.yyın ünlü Alman sosyal demorkatlarından olan Lassalle'ın görüşlerini devlet sosyalizmi olarak kabul etmekteyiz. Bu görüşün o dönemde İttihatçılar nedeniyle Almanya ile arası iyi olan Osmanlı'ya yansımasına bakalım. Ancak şu ayrımı koymamız gerek, Lassalle özel mülkiyetin tam anlamıyla devlet elinde olmasını savunurken ittihatçılar bunu ''komünizm deta'' olarak adlandırmış ve buna karşı çıkmışlardır. Ama ittihatçılar devlet sosyalizmi yani ''sosyalizm deta''yı, kendilerine örnek almışlar ve şöyle bahsetmişlerdir:
"Devlet Komünizmi" denilen doktrindeki bozukluk ve sakatlık meydandadır. Çüınkü; devlet üretim vasıtalarının sahibi, hele tek sahibi hiç değildir. Toplumun asayiş ve düzenini sağlama hikmetine dayanan bir manevi şahsiyettir; nezareti alunda bulunan yerlere, göklere sahip olamaması tabiidir. Üretim vasıtalarına sahip olamadığı gibi, kişilerin akil ve adali yani kafa ve kol çalışmalarına hiç sahip olamaz. Kişilerin manevi faaliyetini yasaklayacak, hatta sınırlandıracak Devlet anormaldir. Burası böyle. Fakat, acaba Devlet'e hiçbir pozitif görev bırakmayalım mı? Burası düşünülmeye değer. Fizyokratlarınkile Devlet komünizmi arasında ortalama bir meslek çıkmıştır ki, buna "Sosyalizm deta" yani 'Devlet sosyalizmi" adını veriyorlar. Nazariyecimiz, Devlet sosyalizminin temelini şöyle sunuyor: "Devlet bazı hususlatda, özel teşebbüsün yerine geçmelidir veya özel teşebbüse müdahale etmelidir, karışmalıdır." Yıldırım Koç bu konuda şu yorumda bulunuyor:
“Devlet sosyalizmi” kavramı önce Lasalle, Rodbertus ve Friedrich List gibi Alman devlet sosyalistleri tarafından geliştirildi. Ancak buradaki amaç, geç kalmış Alman kalkınmasının Alman sermayedarları tarafından gerçekleştirilmesinde, özellikle İngiliz sanayi ile rekabetinde devletin müdahalesi ve katkısıydı. Almanya’nın “devlet sosyalizmi”, Almanya’yı emperyalist bir ülke yapmayı amaçlıyordu. Devletin ekonomiye doğrudan müdahalesi anlamında “devlet sosyalizmi” anlayışı, özellikle Harp Okulu’ndaki Alman öğretmenler aracılığıyla Osmanlı’ya taşındı. İttihat ve Terakki, bu anlayışla hareket etti. İttihat ve Terakki’nin “milli ekonomi” anlayışı, emperyalist güçlerin dünya ölçeğinde kapıştığı bir dönemde bir azgelişmiş ülkede sanayileşme çabasıydı; diğer bir deyişle, Alman deneyiminden farklıydı. Ayrıca, İttihat ve Terakki’nin önünde bir Sovyet Rusya deneyimi yoktu. İttihatçılar, bir “milli burjuvazi” yetiştirerek ekonomik kalkınmayı sağlamaya çalıştılar ve onların “devlet sosyalizmi”nin amacı, devletin bu milli burjuvazinin gelişmesine katkıda bulunacak biçimde ekonomiye müdahalesiydi. Bu yorumun doğruluğunu İttihat ve Terakki gazetesinden yaptığım alıntıda görüyoruz.
Devlet sosyalizmi ile ilgili farklı bir görüş olarak da Mahmut Esat Bozkurt ise devlet sosyalizmini şöyle tanımlıyordu:
*M.E.Bozkurt, “Devlet Sosyalizmi Nedir?” diye sorduktan sonra şu yanıtı veriyordu: “*
Özel mülkiyeti tanıyan, fakat insanın insan tarafından sömürülmesini önlemek ve milli kalkınmayı başarmak için devlete ekonomik işlerde kontrol ve teşebbüs hak ve yetkilerini kabul eden bir sistemdir.” M.E.Bozkurt, “devlet sosyalizmi” konusunda Paris Hukuk Fakültesi profesörü Henry Truchy’nin ve Wagner’in görüşlerini aktardıktan sonra, Alman sosyal demokratlarından Lassalle’ın görüşünü onaylıyor ve şöyle yazıyordu: “Öyle ya. (...) Devlet bir tokat vuranı bile cezalandırıp dururken, kalın sermayeleriyle binlerce ve binlerce insanı sömürenlere nasıl göz yumabilir. İşte bize göre, sosyal haksızlığı önleyecek olan gerekli tedbirler, devletçilik sistemi içinde kâfi derecede gözetilmiştir. Türk devletçiliği de kendisini bu esaslarla ifade etmektedir.” *M.E.Bozkurt daha sonra da şu yargıya varıyordu: “Bize her yönden uyan ekonomik politika: Devletçilik, devlet sosyalistliği idi.”*
1 --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Peki ya bu kadar farklı görüşe sahip ''devlet sosyalizmi'' kavramı içinde Atatürk'ün devlet sosyalizmi anlayışı neydi?
Atatürk'ün denetimi ve kontrolü altında olan Hakimiyet-i Milliye gazetesinde Celal Bayar'ın şöyle bir yazısı vardır:
“Devlet Sosyalizmine muarız olanlar (karşı çıkanlar), ferdiyeti kuvvetli; sermayesi mebzul (bol) memleketler ahalisidir. Tanzimat-ı Hayriye’den beri gayr-ı müsavi (eşit olmayan) şerait tahtında (koşullar altında) Avrupa kapitalinin memleketimize mümtaz bir şekilde girmesinin ve menabi-i iktisadiyemize (ekonomik kaynaklarımıza) hâkim bulunmasının müessif (üzücü) tesir ve neticeleri gözümüzün önündedir. “Devlet Sosyalizminin veyahut bu esasata müteallik (ilişkin) herhangi iktisadî ve içtimaî (toplumsal) nazariyelerin memleketimizde tatbikinden mütevellit (doğan) faydaları yakından görmek için Anadolu’yu baştan başa tetkik ile mahsulât ve masnuatımızı (ürünlerimizi) nev’î ve derecelerine göre tasnif etmek ve her bir nev’î için mahiyetine ve hususî şekline nazaran karar ittihaz eylemek (almak) iktiza eder (gerekir) (...) *“Devlet sosyalizminin fevaidini (yararlarını) müteaddit misâllerle teyit etmek mümkündür. *Burada uzun süreceği için başka zamana tâlikını (bırakılmasını) daha muvafık (uygun) buluyorum. Şu kadar söyliyeyim ki Almanya’da devlet sosyalizminin tatbiki pek güzel neticeler vermişdi.” (Ö. Şahingiray, (der.), Celâl Bayar’ın Söylev ve Demeçleri, 1921-1938, Ekonomik Konulara Dair, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 1999, s.8)*
2 Ayrıca gene aynı gazetede Hüseyin Ragıp Bey'in şöyle de bir yazısı vardır:
“İktisat Vekili Celâl Beyefendi’nin, birkaç gün evvel yazarımıza devlet sosyalizminin faydalarından bahsetmiş olması, bu mühim sorunda hükümetin de bizimle hemfikir olduğunu gösterir*. Bütün bu izahattan anlaşılır ki, dünya hadiseleri, siyasiyatında olduğu kadar iktisadiyatında da devletçiliğe,*
sosyalizme, sola doğru gitmektedir*. Bu cihani istikamete aykırı gitmek için, insanın pek olumsuz bir kanıya sahip olması lazım gelir. Dolayısıyla her millet gibi bizim de, gideceğimiz yol, kendi kendine açılmış oluyor. (...)*
“Şimdi sosyalizm cereyanlarının en kuvvetlisi, aşırıların idaresindedir. Yakın vakte kadar bu aşırılara, pek az farklarla Rusya’da ‘Bolşevik’, Almanya’da ‘Spartakist’, Macaristan’da, Fransa’da, İtalya’da ve İsviçre’de ‘komünist’ deniliyordu. Üçüncü Enternasyonal, bunların hepsini bir isim altında ‘komünist’ unvanıyla topladı ve hepsine aralarındaki farkları kaldıran ortak bir talimatname gönderdi. “Acaba biz bu sınıfa dahil olabilir miyiz? İmkânı yok! Türkiya için bu zamanda herhangi şekilde olursa olsun ‘Bolşevik’ veya ‘komünist’ bir idare ihtimali tasavvur etmek sadece gülünç bir safdillik olur. Şimdiye kadar bizde komünist bir hükümet şekli imkânını tasavvur edenlerin, komünizmi hiç de anlamadıklarına şüphe yoktur. Bu kanaatimi bilhassa onları dinleye dinleye edindim. Bizim tek tük komünistler bu fikri kabul ederken ‘zaten esasları İslam dininde mevcuttur’ diyorlar. Halbuki dünyada komünizmin hiç de hoşlanmadığı bir müessese varsa, o da din, yalnız İslam dini değil, genel olarak dindir. (...) Hakikat bu merkezde iken, bizde birisi çıkar da, komünizmi ‘esasen İslam dininde mevcuttur’ diye yaymaya kalkışırsa, bu husustaki cehaletini ortaya koymuş olmaktan başka bir şey yapmaz. “Türkiya için komünist bir idare tasavvuruna imkân bırakmayan sebepler, yalnız dini değil, aynı zamanda millidir de. Komünizm demek, bir nevi enternasyonal, milliyetin haricinde bir nevi dünya hükümeti demektir. Bir komünistin ne hususi ‘milli’ bayrağı, ne de hususi bir milliyeti vardır. Komünizm, bütün milli bayrakların ortadan kalkmasını ister. Komünist için yalnız bir bayrak vardır: Kızıl ihtilal bayrağı!. (...) “Biz, şimdi bütün vasıflarıyla tam, temiz ve heyecanlı bir milliyetperverlik içinde gelişen bir milletiz. Bu sınırı geçip, komünizme gitmek, başımızı sert duvara çarpıp kırmaya benzer. Türkiya için komünist cereyanların zararlarını söylüyen yalnız biz değiliz. Siyasi ve askeri sebeplerle aynı safta emperyalizme karşı müşterek silah arkadaşlığı ettiğimiz Sovyet reisleri de aynı fikirdedirler. (...) “Sosyalizmin pek çok esaslarını, milli idaremizi bozmadan alır, tatbik ederiz. Mesela şirketleri yavaş yavaş millileştiririz. Hükümet tekelini halk lehine çoğaltırız ve ayrıntısı burada uzun sürecek daha birçok ıslahat yaparız. Özel tabiriyle, bir nevi devlet sosyalisti oluruz. Fakat hakiki vasfımız, Avrupa matbuatının koyduğu isimdir: Milliyetperver Ankara Hükümeti.”3 (Hüseyin Ragıp, “Sağdan Sola Doğru,” Kurtuluş Savaşı’nın İdeolojisi, Hâkimiyeti Milliye Yazıları, 2. Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2004, s.125-134) Bu yayınlanan yazıları destekler nitelikte Afet İnan adı ile yayınlanan ama önemli bir kısmını Atatürk'ün yazdığı Medeni Bilgiler kitabında da şu ifadeler geçmektedir:
*“*
Bu içtimaî teminlere devlet sosyalistliğine yaklaşarak varılabilir. Bu yol, kanun yoludur. *Meselâ: (1) İş kanunu. (2) Şehirlerin ve atelyelerin sağlık koruma kanunu. (3) Sari hastalıklara karşı koruma kanunu. (4) Amelenin ihtiyarlığı ve kazalara karşı sigorta kanunu. (5) Hasta ve ihtiyar yoksullara mecburî yardım kanunu. (6) Çiftçi sandıkları kanunu. (7) Yardım cemiyetleri kurulması kanunu. (8) Ucuz evler yapılması kanunu. (9) Mektep çocukları için mekteplerde kooperatifler. Bütün bu gibi cemiyetlere devlet bütçesinden yardım. Bu ve buna benzer hususları temin için kanunlar yapılır ve tatbik olunur.” (Afetinan, Medenî Bilgiler ve M.Kemal Atatürk’ün El Yazıları, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1969, s.72)*
4 Atatürk'ün ülkedeki sermayeyi geliştirmek ve hızlı bir şekilde kalkınmak için özel teşebbüse izin verdiğini biliyoruz, ancak bu özel teşebbüsler halkın aleyhine olacak şekilde yapılmıyordu. Hüseyin Ragıp Bey'in de dediği gibi ''Hükümet tekelini halk lehine çoğaltırız ve ayrıntısı burada uzun sürecek daha birçok ıslahat yaparız''. Anlayışı Atatürk'ün iktisadi fikirlerine daha yakındır.
Ayrıca son olarak devlet sosyalizmi Tekin Alp'in kitabı olan ''Kemalizm''de şöyle açıklandı:
“Maamafih, Kemalist devletçiliğin endüstriyel sahada tahakkuk ettirdiği işleri sureti mahsusada zikretmek lâzımdır. Bu sahada, Kemalist devletciliğin hakikî bir devlet sosyalizmi şeklini aldığını, devletin sermayedarlık, müteahhitlik ve tüccarlık ettiğini görüyoruz.” “Devletçilik, şimdiye kadar millî ekonominin devletin müdahalesi faydalı ve zarurî görüldüğü bazı şubelerine münhasır bir nevi devlet sosyalizmi idi.” “Bizde devletçilik mevzu bahsolunca, hiç şüphesiz devletciliğin en birinci şekli olan ekonomik devletcilik değil, ayni zamanda, başka memleketlerde hemen hemen hiç bilinmiyen sosyal ve kültürel devletçilik de anlaşılır. (...) Kemalist devletciliği izah etmek için devlet sosyalizmi, ekonomi dirije ilh. gibi klâsik formüller ileri sürmek kâfi değildir. Çünkü, yeni Türkiye’nin devletcilikten maksadı yalnız ekonomiyi değil, ayni zamanda sosyeteyi ve kültürel hayatı da idare etmektir. Hiçbir şeyin tesadüfe bırakılmaması lâzımdır*.” (Tekin Alp, Kemalizm, Cumhuriyet Gazete ve Matbaası, İstanbul, 1936, s.234, 253, 262-264)*
5 --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Devlet sosyalizminin ne olduğundan ve Türkiye'de ve dünyada nasıl anlaşıldığından bahsettik, peki devlet sosyalizminin dünyada örnekleri yok mudur? Bunun için Ferdinand Lasalle'ın yaşadığı Bismark Almanya'sına dönmeliyiz. Bismark Almanya'sı ulus birliğini geç sağlamış bir ülkeydi. Diğer Avrupa ülkeleri çoktan emperyalistleşmiş ve kapitalistleşmişlerdi. Almanya'nın ise birlik olması Prusya'daki Junkerlerin (kapitalist büyük toprak sahibi çiftçilerin) sayesinde 1871'de olmuştur.
Bilsay Kuruç Almanya'nın birleşmesini sağlayan Junkerler hakkında şu değerlendirmeleri yapıyor:
Prusya, Almanya'nın doğusunda büyük toprakların sahibi bir sınıf (Junkerler) sayesinde var olmuştur. Ülke yoksuldur, geridir, ama Prusya iddialıdır. Büyük devlet olmak ister. Adeta yoktan varoluşundaki büyük isim, kırk altı yıl hüküm süren Büyük Frederick'tir ( 1740- 1786 ). Prusya'da farklılık ve özellik şuradadır: Junkerler, İngiltere ve Fransa'nın toprak sahiplerine benzemezler. Hazır yiyici beyler değillerdir. Kendi büyük topraklarında kapitalist çiftçilik yaparlar. Vaktiyle zapt ettikleri Slav topraklarında oraların insanlarını, bir kapitalist ruhu ile sömürgelerdeki işçiler gibi çalıştırırlar. Ama, topraksız kalmış köylülere toprak vermek ,onları bağımsız çiftçi yapmak gibi niyetler taşımazlar. Siyasal güç de, askeri güç de Junkerlerdedir. Otoriterdirler. Batı Alman kentlilerine benzemezler. Onların kültürel aydınlanma ve düşünce özgürlüğü merakı Junkerlerde doğmamıştır. Siyasal sistemi demokratlaştırmak gibi bir tasaları yoktur: Devletin kadroları ve işleyişi onlardan sorulur. Prusya, Junkerler sayesinde devlettir. (...)Ortaya çıkan güç boşluğu şüphesiz doldurulacaktır. Kim (kimler) dolduracaktır? Bu ciddi bir tarih sınavıdır. Alman orta sınıfı güçsüzdür. Siyasal istekleri belirsizdir, zayıftır. Bu güçsüzlük, denetim altında geçmiş iki yüz yılın mirasıdır. Bu noktada Prusya'nın Junkerler'i hamle yapar; Almanya'ya ve Orta Avrupa'ya siyasal önderlik için işe el koyar. Almanya'nın kaderini artık Prusya ve Junkerler çizecektir. Prusya'nın denetimindeki Alman Konfederasyonu'ndan ve yine onun gümrük birliğinden bir yepyeni birlik projesi doğacaktır: Alman Birliği ya da İkinci Reich (İmparatorluk)... İşe el koymayı bilen siyasal lider de Junkerlerden çıkmıştır: Prens Otto von Bismarck. Görüldüğü üzere Almanya'nın (İkinci Reich) bir devlet olmasının sebebi Junkerlerdir. Junkerler ile gelen kapitalistleşme ile beraber Almanya'da şu gelişmeler olmaya başlar:
Avrupa tarımı 19 . yüzyılın ikinci yarısında en hızlı teknik gelişmesini Junker çiftliklerinde yaşar. Pratik bir akılcılık orada her şeye egemendir. Bu topraklarda yılda yüzbin, hatta iki yüz bin yabancı işçi çalıştırılır. Tarım araçları yenileştirilir. Rotasyon yapılır. Ürünler çeşitlendirilir. Çiftç idernekleri kurulur, tarım fuarları örgütlenir ve Junkerler dünya buğday fiyatını belirleyen bir kapasiteye erişirler. Yine aynı dönemde, " öteki" köylüler de küçük mülk sahibi olma, yani, yurttaş olma hakkını elde ederler. Toprak hakları yeniden düzenlenir, yaygınlaşır. Bu Alman Birliği'nin sağlam ayaklar üzerine kurulacağının işaretidir***. Kapitalist çiftçinin yanı sıra özgür çiftçi de sahnede yerini almaktadır.***
Bu çiftçi için 1850'lerden başlayarak tarım okulları, 1870'lerde kış okulları açılmıştır.1890'larda çiftçi çocukları ve ilköğrenim düzeyindeki tarım işçileri için (enstitü gibi) yatılı kış okulları kurulur ve sayıları on yılda iki bini aşar. Eski bir asker (Raiffeisen) 1850'ye doğru değişik bir şey filizlendirmiştir: Köy kooperatifçiliğive bankacılığı. Küçük ('özgür') çiftçi, bilgisi arttıkça bu yeni " şey"i büyütür. Böylece tefeciden kurtulur. Yem, gübre, vs.'nin kolektif stoklanmasıyla zor yıllarda soluk alabileceğini görür, anlar. Köy kooperatifçiliğinin üye sayısı, 1914'te altı milyonu bulur. Artık, tefeciye muhtaç köylü pek kalmaz. Almanya kapitalistleşirken ve milli burjuva sınıfı güçlenirken Almanya -ve bu müthiş gelişme ve kapitalistleşmenin babası Otto von Bismark- Junkerler ile burjuvazi arasındaki dengeyi korumaya çalışıyordu: Burada başa dönersek şunu görebiliriz: Bismarck'ın (Prusya'nın) yükselişi 1850'lerde başlayan büyük sanayi, finans ve ticaret dalgasına oturmuştur. Bismarck'ın ustalığı "güç dengesi"ydi.O, Avrupa'nın boşluk barındırmayan siyasal güç dengelerini denetimde tutmaya girişmişti. Günün yeni ekonomisinin yükselen güçlerine dayanarak bunu yapabileceğini görmüştü. Siyasal gücünü, Junker'lerin yanı sıra Almanya'nın " Birlik " ile iç içe yükselen burjuvazisi ile pekiştirdi; ama bu yeni burjuvaziye teslim olmadı. Ancak Bismark bu konuda başarılı olamayacaktı, Bismark devlet sosyalizmi politikalarını küçümsedi ve işçileri sadece kontrol altında tutmak için kullandı. Hatta bu konu ile ilgili Bismark'ın şöyle bir sözü vardır:
'Düşüncem işçi sınıfını kazanmaktı, yoksa devleti onlar için var olan ve onların refahını gözetmek isteyen sosyal bir kurum olarak görmeleri için onlara rüşvet mi demeliydim'- Otto von Bismarck: Collected Works (Friedrichsruher Edition) 1924/1935, Cilt 9, sayfa 195/196 En başta da Yıldırım Koç'un dediği gibi
“Devlet sosyalizmi” kavramı önce Lasalle, Rodbertus ve Friedrich List gibi Alman devlet sosyalistleri tarafından geliştirildi. Ancak buradaki amaç, geç kalmış Alman kalkınmasının Alman sermayedarları tarafından gerçekleştirilmesinde, özellikle İngiliz sanayi ile rekabetinde devletin müdahalesi ve katkısıydı. Almanya’nın “devlet sosyalizmi”, Almanya’yı emperyalist bir ülke yapmayı amaçlıyordu. Ayrıca yaptığım araştırmalarda Bismark'ın devlet sosyalistliği ve sosyal devlet anlayışı emeklilere aylık çıkartmak ve birkaç sosyal yasadan öteye gidememiştir. Çıkarlarına uygun bir şekilde Bismark devlet sosyalizmini işçi sınıfını kazanmak için kullanmıştır. Ve Bismark amaçladığı gibi Almanya'yı emperyalist bir ülke yapmayı başarmıştır. Ferdinand Lassalle ise Bismark döneminde sindirilmiş, diğer sosyalistlerce dışlanmıştır, görüşleri ancak Bismark'ın siyaseti bırakmasından sonra değer kazanmış ve kitlelerce benimsenmiştir.
Bu kısmı bitirmeden ünlü devlet sosyalisti Lassalle'ın hayatıyla ve mücadelesi ile ilgili bir yazıyı da buraya eklemek istiyorum:
Kendini zor bir siyasi durumda bulan Bismarck, 1860'ların başlarında, çoğunluktaki liberal muhalefete karşı mücadelesinde müttefikler arıyordu, Lassalle ise monarşik bir refah devleti kavramını düşünüyordu. Bu, üst sınıfları destekleyen mevcut oy hakkından ziyade üç sınıf için genel bir oy hakkına dayanacaktı. Böylece, işçi sınıfını siyasal ve toplumsal yaşama entegre ederek, özel mülkiyete dayalı bir burjuva devletinden demokratik bir hukuk devletine geçişi sağlamayı umuyordu. 1862 yılı, İtalya'da Giuseppe Garibaldi liderliğindeki ayaklanma Lassalle'ın beklediğinin aksine diğer ülkelere yayılmayınca Lassalle'ın düşüncesinde bir kriz yarattı. Bu arada Prusya hükümeti, onun fikirlerine tamamen kayıtsız kaldı. Zanaatkar kulüplerine ve yurttaş derneklerine ders vermenin ve broşürler dağıtmanın yeterli sonuç vermediğini anlayan Lassalle, siyasi amaçlarını kitlelere duyurmak için işçi derneklerinde ajitasyon yapmaya başladı. 'Oy Hakkı Ordusu'nun Örgütlenmesi. Aralık 1862'de 'Merkez Komite'nin Alman İşçileri Genel Kongresini Toplaması' yürütme kurulu, Lassalle'dan kongre için bir program yazmasını istedi. Lassalle, kongrede bir 'Oy Hakkı Ordusu' örgütleme fırsatını hemen fark etti. “Tüm Alman eyaletlerinde genel ve doğrudan oy hakkının getirilmesi için yasal ve barışçıl ama yorulmadan ve durmaksızın ajitasyon yapmak için genel bir Alman işçi derneği olarak örgütlenin! Yükseltmeniz gereken pankart bu! Bu, galip geleceğinizin işaretidir!” 1863-64'te Lassalle, özellikle Rheinland'da işçi hakları mücadelesine atıldı. 'Benim için sadece işçi sınıfı önemli' dedi. ADAV (Allgemeiner Deutscher Arbeiterverein veya Genel Alman İşçi Derneği) 23 Mayıs 1863'te Leipzig'de kurulduğunda, Lassalle beş yıllık bir dönem için başkan seçildi. Köln'de sosyalist bir yazar olan Moses Hess ile işbirliği yaptı, ancak diğer ortakları Lassalle'ın otoriter liderliğine ve cesaretini kırmak için hiçbir şey yapmadığı kişiliğine olan kültüne isyan etti. Genel olarak kışkırtıcı konuşmalarını genellikle davalar takip etti. Propaganda faaliyetinin önemsiz sonuçlarından bitkin ve hayal kırıklığına uğramış olan Lassalle, dinlenmek için Temmuz 1864'te İsviçre'ye gitti. Orada Helene von Dönniges ile tanıştı. Ona tutkuyla kur yaptı, ancak genç kızın ailesinin muhalefetiyle karşılaşınca babası ve eski nişanlısı Yanko von Racowitza'yı düelloya davet etti. Racowitza kabul etti ve 28 Ağustos'ta Cenevre yakınlarındaki küçük bir ormanda anlamsız bir düello yapıldı. Lassalle karnından vuruldu ve üç gün sonra öldü. Breslau'daki Yahudi mezarlığına gömüldü. --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Dünyadaki devlet sosyalizmi teorilerini ve uygulamalarını inceledik, şimdi geri ülkemize dönüyoruz, bu kadar devlet sosyalizmi dedik dedik, peki bunun ülkemizdeki örnekleri nelerdir?
Hüseyin Ragıp Bey'in dediği
''Hükümet tekelini halk lehine çoğaltırız ve ayrıntısı burada uzun sürecek daha birçok ıslahat yaparız.'’ ıslahatlar, aslında 30'lardan itibaren gelişen, devlet ağırlıklı karma ekonomidir; yani devletçiliktir. Atatürk'ün Devletçiliği uyguladığı sektörler şunlardır:
Sağlık ve Eğitimde Devletçilik Tarımda Devletçilik Madencilikte Devletçilik Tekel'le Devletçilik Şeker Üretiminde Devletçilik Milli Savunma Fabrikalarında Devletçilik Demir-Çelik Üretiminde Devletçilik Tersanelerde Devletçilik Elektrik Üretim ve Dağıtımında Devletçilik Bankacılıkta Devletçilik Deniz Taşımacılığında Devletçilik Demiryolu Taşımacılığında Devletçilik Havayolu Taşımacılığında Devletçilik Liman İşletmeciliğinde Devletçilik PTT'nin Yabancı Sermayedarların elindeki hisselerinin alınması ve tam anlamıyla devletleştirilmesi Tramvay, Su Dağıtımı, İhracat Denetimi, Ürünlerin Fiyatlarında devletçilik Tuz Tekeli ile devletçilik Barut ve Patlayıcı Maddeler ile devletçilik Kibrit ve Çakmakta Devletçilik Petrol ve Benzinde Devletçilik Reasürans (Mükerrer Sigorta)da Devletçilik Afyon üretiminde Devletçilik Milli Piyangoda Devletçilik (Bu başlıklarla ilgili daha detaylı bilgi için bkz: Kemalist Devrim'in Niteliği, Yıldırım Koç, s.84-111) --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bu sektörlerdeki devletleştirme ve devlet ağırlıklı yönetimler devlet sosyalizminin sonucudur. Şimdi de Kemalist Devletçilik politikası altında- işçi sınıfı için yapılan reformlara bir bakalım.
İşçi sınıfı konusuna giriş yaparken işçi sınıfı ve Atatürk'ün işçi sınıfına bakışı ile ilgili Atatürk'ten birkaç alıntı yapmak istiyorum:
Atatürk 1 Aralık 1921 günü Büyük Millet Meclisi'nde yaptığı konuşmada şöyle demiştir: "Biz hayatını, bağımsızlığını kurtarmak için çalışan emek erbabıyız, zavallı halkız. Mahiyetimizi bilelim. Kurtulmak, yaşamak için çalışan ve çalışmaya mecbur olan bir halkız. Dolayısıyla, her birimizin hakkı vardır. Salahiyeti vardır. Fakat çalışmak sayesinde biz hakkı kazanırız. Yoksa arka üstü yatmak ve hayatını emek harcamadan geçirmek isteyen insanların bizim toplumumuz içinde yeri yoktur, hakkı yoktur. (...) O halde ifade ediniz efendiler; halkçılık, toplumsal nizamını emeğine, hukukuna dayandırmak isteyen toplumsal bir doktrindir. Efendiler, biz bu hakkımızı saklı bulundurmak, bağımsızlığımızı emin bulundurabilmek için heyeti umumiyemizce, heyeti milliyemizce bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı heyeti milliyece mücahedeyi uygun gören bir mesleği takip eden insanlarız. (...) Ne yapalım ki, demokrasiye benzemiyormuş, sosyalizme benzemiyormuş, hiçbir şeye benzemiyormuş. Efendiler, biz benzememekle ve benzetmemekle iftihar etmeliyiz. Çünkü, biz bize benziyoruz, efendiler.*''*
6 22 Ekim 1920 tarihinde Rusya Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuriyeti Dışişleri Halk Komiseri Çiçerin'e yazdığı mektupta Atatürk şöyle demiştir:
"Kesin olarak inanmaktayım ve bu inancımı yurttaşlarım da paylaşmaktadır ki, bir taraftan Batılı emekçiler, diğer taraftan köleleştirilen Asya ve Afrika halkları, ***bugün milletlerarası sermayenin, onları birbirine kırdırmak, köleleştirmek ve efendilerinin azami kârı için onları kullandığını anladıkları ve sömürge politikalarının bir cinayet olduğu bilinci dünya emekçi kitlelerinin kalbine yerleştiği gün burjuvazinin iktidarı son bulacaktır.***
7 Ayrıca Atatürk'ün 20 Nisan 1931 günü yayımladığı seçim bildirisinde işçiler ile alakalı şunlar
geçmektedir: (...) "Milliyetçi Türk amelesi ve işçileri mevcudiyetleri ve emekleriyle Türk camiasının kıymetli uzuvlarıdır. Bu itibarla amele ve işçilerin hayat ve haklarını ve menfaatlerini göz önünde tutarız. (...) "Milletin yüksek menfaatini daima göz önünde tutarak bütün dikkat ve himmetleriyle vazifelerine hasrı hayat eden memurlar (yani vasıflı işçiler) her türlü huzur ve refaha lâyıktırlar.''8 --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Asıl konumuza dönersek, Yıldırım Koç bu konudan 10 Aralık 2019 sayılı Aydınlık Gazetesinde yazdığı yazıda şöyle bahsediyor:
Kemalist Devrim’e yöneltilen dayanaksız ve yanlış eleştirilerden biri, işçi sınıfını yoğun bir biçimde sömürdüğü ve baskı altına aldığı iddiasıydı. Bu iddiaya göre Atatürk döneminde işçilerin yaşama ve çalışma koşulları çok kötüleşmişti. Ancak bu iddiaların tam tersi gerçekleşti. 1923‐1946 döneminde Türkiye’de nüfusun yaklaşık dörtte üçü köylerde yaşıyordu ve bunların önemli bölümü, küçük meta üreticisi veya geçimlik tarım yapan işletmelerdi. 1927 yılında Türkiye’nin toplam nüfusu 13,6 milyondu. Kırsal kesimde kolayca toprak edinebilme olanağı, kentlere göçü engelliyordu*. Özellikle 1930’lu yıllarda hızlandırılan sanayileşmede,*
daimi işçi bulabilmek ciddi bir sorundu. Bu dönemde işçi sınıfının en vasıflı kesimleri, kamu kesiminde memur statüsünde istihdam edildi ve çağın koşullarına göre çok iyi ücretler, çalışma koşulları ve sosyal güvenlik haklarına kavuştu. 1926 yılında kabul edilen Borçlar Kanunu da işçilerin haklarını düzenledi. 1936 yılında kabul edilen 3008 sayılı İş Kanunu, diğer kanunlar ve tüzükler işçilere bazı haklar sağladı. Kamu kesiminde işçi statüsünde çalışanların haklarını düzenleyen yönetmelikler ve kanunlar, uğrunda bir mücadeleyi gerektirmeden (ücretli işgücü yetersizliğinin sağladığı bir güçle) işçiler lehine önemli düzenlemeler içeriyordu. Şevket Pamuk’un araştırmasına göre (Pamuk, Şevket, İstanbul ve Diğer Kentlerde 500 Yıllık Fiyatlar ve Ücretler, 1469‐1998, DİE Yay., Ankara, 2000, s.84) Türkiye’de imalat sanayiinde gerçek ücretler 1925 yılından 1934 yılına kadar sürekli olarak yükseldi; 1935‐1938 yıllarındaki düşüşün ardından 1939 yılında yeniden 1934 yılındaki düzeye yaklaştı. (İstatistikleri görmek için bkz- ayrıca yazı çok uzadığından dolayı daha detaylı bilgi vermek istemedim. Daha detaylı bilgi ve cumhuriyetin ilk yıllarının ekonomi politikalarını öğrenmek için lütfen bkz: Yıldırım Koç KEMALİST DEVRİM, CHP VE İŞÇİ SINIFI (1919-1946) ) --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
SONUÇ
Devlet sosyalizmi, Lassalle'ın erken ölümü nedeniyle tam doktrinleşememiş ve yoruma açık bir şekilde kalmıştır. Otto von Bismark'ın sosyal politikalarda devlet sosyalizmi ilkeleri uygulaması Alman sempatizanı İttihat ve Terakki Cemiyetinin dikkatini çekmiş ve bu ekonomik politikayı kendilerince yorumlamışlardır. Daha sonraları İttihatçılardan etkilenen Atatürk'ün Sovyet temsilcileri ile olan görüşmeleri gibi detaylar bize kurulacak olan cumhuriyet rejiminin politikalarının devlet sosyalizmi olacağını göstermiştir, ancak kısa bir dönem sermaye biriktirme amacıyla bir liberal dönem denenmiş ve başarısız olununca tam anlamıyla devlet sosyalizmine dönülmüş ve Türkiye'nin tam anlamıyla gelişmesi bu devlet sosyalizmi dönemine denk gelmiştir.
Yazımı bitirmeden bu devlet sosyalizmi kavramı ile ilgili bir dipnot düşmek istiyorum, Leninist devlet sistemi politikalarının Lassalle ve diğer 1800lerde yaşamış Alman devlet sosyalistleri ile uzaktan yakından alakası yoktur. Zaten Lenin'in etkilendiği Marx'ın yıldızı Lassalle ile pek barışmamıştır*. (Marx'ın Lassalle hakkındaki fikirleri için bkz: Gotha ve Erfurt Programlarının Eleştirisi)*
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
KAYNAKÇA 1.
https://www.iktisatsozlugu.com/tnedidevlet-sosyalizmi/1269 - Türkiye'de Sosyalizmin Tarihine Katkı, Kerim Sadi, İletişim Yayınları, 2.Baskı, 1994, s.176-180.
3 .
http://www.yildirimkoc.com.tusrfile/1619288876b.pdf ATATÜRK VE “DEVLET SOSYALİZMİ'', 24 Nisan 2021.
- Mustafa Kemal Döneminde Ekonomi Büyük Devletler ve Türkiye, Bilsay Kuruç, Bilgi Üniversitesi Yayınları, Şubat 2018.
5.
https://de.wikipedia.org/wiki/Otto_von_Bismarck#Sozialgesetzgebung_und_Staatsstreichpl%C3%A4ne - https://universalium.en-academic.com/241742/Lassalle%2C_Ferdinand
7.Kemalist Devrim'in Niteliği, Yıldırım Koç, 1. Baskı, Şubat 2020.
- ''Kemalist Devrim, CHP ve İşçi Sınıfı'', Yıldırım Koç, 1. Baskı, Haziran 2013.
- http://yildirimkoc.com.tusrfile/1576324190b.pdf, KEMALİST DEVRİMİN İŞÇİ SINIFINA İLİŞKİN TAVRI Aydınlık Gazetesi, 10 Aralık 2019.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
DİPNOTLAR Kerim Sadi’nin kitabından metnin başlarında kullandığım İttihat ve Terakki’nin gazetesini aldım.
1,2,3,4,5 gibi işaretli yerler Yıldırım Koç’un yazılarından yaptığım altıntılardır, ancak o da bunları alıntıladığı için ben sadece Yıldırım Koç’u kaynak gösterdim. Eğer merak ettiğiniz bir kaynak varsa kaynakçadaki yazılardan birinde muhakkak vardır.
submitted by
HomojenikAyran296 to
MilliDemokratikDevrim [link] [comments]
2023.06.04 11:56 galaksigezgini42 Şimdi size rasgele denk geldiğim harika bir filmi anlatacağım en sonda da ismini vereceğim. Cidden tam bir başyapıt. İpucu: film 2002 tarihli.
Filmimizin temeli tamamen psikolojiye ve akıl hastalıklarına dayanıyor. Bahçe duvarları çok yüksek ve aşılmaması için oldukça yükseğe örülmüş. Buradan anlatmaya başlıyorum çünkü izlediğimiz her bir sahne diyolog olmasa bile bize bir şeyler anlatıyor. Neyse olayımıza dönelim filmin geçtiği yeri anlatmaya devam edeyim. Bu duvarların içinde de 7 bina kompleksinin birleşmesinden doğan devasa karmaşık bir yapı var. Binanın içindeki bazı açık alanlar ve çevresi toprak, çimen, dağ taş ve böcek... Duvarların ardına bakabilecek kadar şanslı ve yüksekte olanlar bulundukları yerin adavari bir yer olduğunu rahatlıkla söyleyebilirler. Pek az uzunlamasına karaparçası oldukça doğrusal şekilde denizin üstüne köprü yapmış durumda. Bunlar insanların gemi harici buraya varması için yapmış oldukları yollar. Yani aslında babakaraya da çok uzak değiller.
İşte filmimiz garip bir müzik eşliğinde bu sahneleri göstererek başlıyor. Spoiler vermesi zor olar filmler vardır ya bu da onlardan biri işte, o yüzden endişelenmeyin. Başta yapı oldukça cansız ve kasvetli dursa da yöneticinin odasına doğru kamera süzüldükçe koşturan insanları ve henüz ne yaptığını anlamadığımız garip davranan insanları görüyoruz. Filmin bu kısmında masadaki yazıdan anladığımız kadarıyla buranın başmüdürünün odasındayız ve karşısında 17 insan söylediklerini dinliyor.
Tam bu anda hoş bir sahne geçişi ile masadan düşen kaleme odaklanan kamera ile birlikte zaman atlaması yaşıyoruz, bu zaman atlaması başladığı anda intro diyebileceğim bir kolaj başlıyor ve bu tarz geçişler kullanarak yukarada bahsettiğim tüm alanı daha detaylı görmeye başlıyoruz. Genel olarak gözüme çarpan nokta insanların aşırı agresif oluşu ve sürekli görevliler bunları sakinleştirmeye çalışıyormuş gibi donuk kareler görüyoruz. Benim sanat bilgim yeterli olmadııı için bu karalerde neler anlatıldığının detayını çıkaramadım.
Daha sonra intronun sonuna gelirken buranın akıl hastanesi olduğunu anlıyoruz ama bir şeyler eksik veya farklı. Sanki tam akıl hastanesi değilmiş gibi bir tad bırakıyor ağızda. Bu süreçte film 2024 yılına gidiyor, yani hâlâ gelecekte geçen olayları anlatıyor kendi dünyasına göre tabi.
Ardından ilk kez diyalog duymaya başlıyoruz, bu aşamaya kadar sahne dinamiklerinii çok iyi kullandıkları için ben sıkılmadım şahsen. Akıl hastanesi içinde belli yetkileri olan birisi beyaz giyimli adamlara bazı olaylar anlatıyor ve film dönmeye başlıyor.
Buraya kadar girişini yani ilk 10 dakikasını anlattım. Özetle konusu da şöyle: bir kaç millet bir araya gelerek deney yapıyorlar. Acaba akıl hastalıkları cidden hastalık mı yoksa bizim evrimimizin baskılanamaz bir sonucu mu? Bu bakımdan psikoloji ve evrimi birbirine bağlı oldukça kapsamlı anlatan iyi bir film. Çeşitli fiziksel olarak çok da bir kusuru bulunmayan insanlardan akıl hastası olarak tanımladıklarını toplayıp bu kompleks yapının içine alıyorlar. Deneyin amacı bu insanlar aralarında bir sistem kurabilecek mi ve ihtiyaçlarını karşılayabilecek mi bunu görmek.
2002de biten yapının deneyi 2003te başlıyor ve yukarıda bahsettiğim deney yaklaşık 10 yıl sürüyor. İlk başta hastaların ihtiyaçlarını karşılayan görevliler belli zaman aralıklarıyla görevlerinden alınıyor. Yerlerine hastaların geçmese bekleniyorr yoksa aç kalacaklar. Verdikleri tepkilerin ardından içlerinden liderliğe başından beri yatkın olan ve diğerleriyle çok güzel iletişim kuran biri kontrolü despotça sayılabilecek bir şekilde bu 10 yıllık süreçte ele alıyor. Asıl başmüdür ise buna onay verip gereken itaatliğin ğösterilmesi istiyor.
Sonra anakaradan gelen emirle planın ikinci aşamısına geçiyorlar. İlk aşamanın sonuçlarını yeterince tarttıklarına kanaat getirdiklerinde yapıyorlar tabiki bunu. Önümüzdeki 2 yıl belirli insanların komşularını değşitiriyorlar ve bu insanlara deli şizofreni vs vs muamelesi yapılmaya başlanıyor ardından insanlar harbi böyle miyim deyip bu yapıya getiriliyor. Tam bu anda da başka bir program daha başlatılıp suçlu ama kafadan çatlat tiplerde geterilmeye başlanıyor. Nüfus birden artıyor ve dinamikler hızlıca değişiyor.
2023 yılına gelindiğinde komşuları tarafından hor görülenler aslında komşularının haksız olduğunu anlıyor. Onlardan iyice nefret duyuyorlar. Katil kafadan çatlak herifler ile baştaki liderliğe yakın eleman arasındaki benzerlikler giderek artıyor ve açığa çıkıyor. Çok kaba bir şekilde anlatmak gerekirse gücün içimizdeki suçluyu nasıl ortaya çıkardığına ancak bunun için gerçekten suçlu biri olmamız gerektiğine atıfta bulunuyor.
Gelinen bu süreçte herkes birbirine girmiş, yaptıkları sistemler Allah'a emanet gkendi başlarına gidiyor. 2016da da liderliğe yatkın olan deli başmüdürü asıyor ve kontrolü tamamen ele geçiriyor orası da çok kritiktir benim için. Filmi izlerken oldukça çok etkilenmiştim.
Özetle film toplumun sınıflarına gönderme yapan pek çok olayı ağır ders verir nitelikte mükemmel şekilde sunuyor. Zaman içinde insanların nasıl değişebileciğinden tutun da, kitle manipülasyonları nasıl yapılıra kadar, biz olmamızı sağlayan şeylerin ne kadar absürt olduğunu sık sık gösteriyor. Yıllar içinde oluşan olayları ve elde edilen verileri dinamiklerin nasıl değşitiğini ve ne yönlerde haraket ettiğini, insanların nasıl kör ve gözü açık olduğunu anlatıyor. Filmin süresi biraz uzun ama sizin için sorun olmaz bence.
Ayrıca bu kadar da kalmıyor karanlık mizahı ve dip şakaları, ayrıca absürtlükleri o kadar iyi kullanıyor ki dram, bilim ve komediyi harika formülüyle birleştiriyor. Kesinlikle karanlık tarafın en iyi filmlerinden birisi. Umuttan tutun da elmaya kadar hek çok kavram üstünde sizi düşündüren aptalların cenneti akıllımar için cehennemdir sloganını gözümüze anlatmayı başarmış bunla da yetinmeyip bir çok şeyi gözler önüne sermiş harika yazar ve yönetmenlerin harika başarısı.
Neyse film çok detaylı ve doğrusu ben neyi anlatçağımı bilemiyorum her şeyinden bahsetmek istiyorum ama anlatması bile o kadar zor ki çekmesi kim bilir nasım kafa ütülemiştir. En basitinden aklı başındaki insanların kaçılmaz yerdeki bu alanda her gün katlanmak zorunda oldukları saçmalıklar ve vahşetler dizesi bile başka bir film için kullanabilirdi. Çok kompleks bir yapım.
İzlemek izlemek isteyenler gözlerini açsın. :)
submitted by
galaksigezgini42 to
KGBTR [link] [comments]
2023.06.03 21:57 polforafiberglass Antalya Havuz Firmaları Polyester Havuz Fiberlass Havuz Polfora Fiberglass Antalya Döşemealtı
| Fiberglass Polyester Havuz Fiyatları Evlerinizde ve çeşitli yaşam alanlarınızda fiberglass havuzlar kullanarak değişiklikler elde etmeniz mümkün. Evlerinizde kapalı alan, teras, bahçelerinize kurulmaya hazır olan havuzlar kalıptan çıkmış olarak, elde yapılı halde evlerinize gelir. Polyester reçineyle kaplanan havuzlar çok sayıda iç içe geçmiş halde cam iplikten oluşmaktadır. Fiberglass malzemeler milyar dolarlık tekneler, jakuziler, lavabolar gibi alanlarda tercih edilen malzemelerdir. İçinde bulunduğumuz dönemin malzemeleri, popüler ürünleri fiberglass malzemeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Beton havuzlar kum, çimento, su karışımlarıyla kaplanması gereken ahşap, çelik çerçeve gerektirmektedir. Fiberglass havuzların en iyi modelleri en çok tercih edilen modeller uygun rakamlarla karşımıza çıkmaktadır. Fiber havuzların bakımları ve temizlikleri daha kolay olduğu için daha sık tercih edildikleri doğrudur. Fiberglass Havuzların Avantajları Nelerdir? Yüzme havuzları birey, aileler için heyecan veren olaylardır. Hangi havuzun yaşam tarzı için uygun olduğunu görmek amacıyla toprak üstüne havuz, yer altı havuz fikirleri aranmaktadır. Yerel izinlere bağlı olarak aylar, haftalar sürecek inşaat süreciyle devam etmektedir. Sade ve basit tasarımları ile ülkemizde de popüler olan fiberglass havuzlar her alana rahatlıkla kurulabilmektedir. Avantajları arasında kolay kurulması, az bakım gerektirmesi yer alır. 24 saat içinde kurulumları yapılır. Son dakika sürprizleri ise tek parça olmaları nedeniyle yoktur. Su kaçağı riski ise bulunmamaktadır. Toprak üstü, tek parça monoblok havuzlar son dönemlerde havuz sever kişiler tarafından tercih edilmektedir. https://preview.redd.it/nm1r9ch1zu3b1.jpg?width=2000&format=pjpg&auto=webp&s=55ecf25abff42e9298b24efd83b75648cd2e4842 https://preview.redd.it/8dpzreh1zu3b1.jpg?width=1080&format=pjpg&auto=webp&s=ef7c2eb8f28c47f714dcb03ec780189fff82c79d https://preview.redd.it/coos9ch1zu3b1.jpg?width=549&format=pjpg&auto=webp&s=136559dc043ae0d6a4ea464a1bda9e636e844244 https://preview.redd.it/u8pa2fh1zu3b1.jpg?width=1600&format=pjpg&auto=webp&s=38db0448d0790fae1446ce4c15820483d207b1de https://preview.redd.it/h1zj0gh1zu3b1.jpg?width=2000&format=pjpg&auto=webp&s=916899bb2106e4b3f7c2ab1f471921b80753dfbd https://preview.redd.it/atr8yih1zu3b1.jpg?width=1080&format=pjpg&auto=webp&s=877792fc833fa24288293ad6e40afd257379eda8 https://preview.redd.it/1otbkmh1zu3b1.jpg?width=600&format=pjpg&auto=webp&s=701c9c6da48e14fe19699401f7687a98e0c121cd https://preview.redd.it/abuimmh1zu3b1.jpg?width=899&format=pjpg&auto=webp&s=2a643d44e0b3d4c1a43061863fb499de499f8e56 https://preview.redd.it/n5mnuph1zu3b1.jpg?width=892&format=pjpg&auto=webp&s=ae0fddced1c6a23134e93730c576b99db7df746e https://preview.redd.it/ps3a8sh1zu3b1.jpg?width=1080&format=pjpg&auto=webp&s=ab96a2227aac7876b93f4a27896d2ea9fde6adbd https://preview.redd.it/8ek1oth1zu3b1.jpg?width=1080&format=pjpg&auto=webp&s=d24c278d2e19cb62842101c3d58eb097d240277b https://preview.redd.it/j9hqmxh1zu3b1.jpg?width=1024&format=pjpg&auto=webp&s=ba99aefc41a93f323231a0017b9ee8513c5cf632 https://preview.redd.it/28czi1i1zu3b1.jpg?width=1024&format=pjpg&auto=webp&s=fffded33ca0506af695970129497cfcc79d58daf https://preview.redd.it/a4ky07i1zu3b1.jpg?width=1599&format=pjpg&auto=webp&s=ccc44791493ec978d852119f98ca264ad5a7c346 https://preview.redd.it/83pcfai1zu3b1.jpg?width=736&format=pjpg&auto=webp&s=3921f56e0fd7393f7a074b61c2b5ab84a7306b68 https://preview.redd.it/w1gn5di1zu3b1.jpg?width=2000&format=pjpg&auto=webp&s=9a509d432bf368ac869ba902b7156c014c9ac550 https://preview.redd.it/f3f42ii1zu3b1.jpg?width=576&format=pjpg&auto=webp&s=46ca56306387722a0c7ed10f27b18714cc6dce43 https://preview.redd.it/6l1h9ki1zu3b1.jpg?width=899&format=pjpg&auto=webp&s=3c3245b2593315f8ce16494c449d81b423059ffb https://preview.redd.it/j0c1dli1zu3b1.jpg?width=2000&format=pjpg&auto=webp&s=91deb683e94fb0d66853abc06d6cfc5eeac33ed7 https://preview.redd.it/umtqooi1zu3b1.jpg?width=1280&format=pjpg&auto=webp&s=18984438d236b96ede07b7426ed86adbf069afcb submitted by polforafiberglass to u/polforafiberglass [link] [comments] |
2023.06.03 17:19 rkanmaz1 Şarkı ve hikayesi.
| Hades çok korkutucuydu, ama buna karşın oldukça da zengindi. Yeraltındaki tüm hazinelere sahipti. Ayrıca misafirperverliğiyle de ünlüydü, çünkü yeryüzünden yeraltına gelen tüm ruhlar için her zaman bir yeri vardı. Ve bir kere Hades’in diyarına adımatan ölümlü ruhlar, bir daha o soğuk ve karanlık diyarından dışarıya çıkmazdı. Persephone ise, Hades’in aksine, Olympos’ta büyümüştü. Annesi Demeter ile birlikte şen kahkahalar atar ve bütün Olympos’u neşesi ile inletirdi. Adeta annesinin gözbebeği olan Persephone, annesi nereye giderse oraya giderdi. Ve persephone ne zaman dans etse, yeryüzünde çiçekler açar, güzel kokular etrafa yayılırdı. O kadar sevimli, naif ve zarifti ki, gözleri yeterince görmeyen Hades’in bile ilgisini çekmişti. Hades, onunla birlikte olmanın tek yolunun onu kaçırmak olduğuna karar vermişti. Çünkü Demeter kızını bırakmaya niyetli değildi. Günlerden bir gün kırlarda dolaşıp çiçek toplayan Persephone daha önce hiç rastlamadığı eşsiz güzellikteki nergis çiçeğini görerek annesinden çokça uzaklaşmıştı. Nergis çiçeğini oraya yerleştiren ise Hades’e yardım eden Zeus’tan başkası değildi. Bunu fırsat bilen Hades, zaman kaybetmeden toprağı ikiye böldü ve açılan karanlık yarıktan siyah atların çektiği bir arabayla çıktı. Korkudan kendisini kaybeden Persephone’yi oracıktan çekip alan Hades, açtığı karanlık yarığa geri dönüp Persephone’nin yardım çığlıklarına rağmen yarığı kapattı. Demeter deliye dönmüş bir şekilde yeryüzündeki her delikte kızını aramaya çoktan başlamıştı. Çiçekler solmuş, güneş gücünü yitirmiş, ağaçlar yapraklarını dökmüş ve hüzünlü bir soğuk sarmıştı yeryüzünü. Bununla birlikte, toprağa ekilen filizler yeşermiyordu. Bu yüzden insanlar ve hayvanlar aç kalmıştı. Böyle olunca ölümlüler Demeter’e yeryüzünü tekrar kutsaması için yalvarıp yakarmaya başladılar. Ama Demeter kızını bulana kadar buna izin vermeyecekti. Bu sırada gün ışığından karanlık ve buz gibi bir havanın, ölümün diyarına gelen Persephone, hıçkırıklar içinde ağlıyordu. Hades, Persephone’yi sarayının en güzel köşesine bıraktı. Ona en değerli şeyleri; altınları, değerli taşları ve en güzel mücevherleri verdi. Ama nafileydi. Hades, Persephone’nin neşesini yerine getiremiyordu. Persephone asla ağlamayı bırakmıyordu. Çünkü Demeter kızına ne kadar bağlıysa, Persephone de annesine o kadar bağlıydı. Annesini ve sıcak güneşin tenindeki hissini özlüyordu. Demeter o kadar kötü haldeydi ki, olaya tanıklık eden Güneş Tanrısı Helios ona kızını kaçıranın Hades olduğunu itiraf etmek zorunda kaldı. Demeter Zeus’a giderek eğer Hades’in kızını bırakmasını sağlamaz ise, yeryüzünde bir daha bir çiçeğin dahi açmasına izin vermeyeceğini söyleyerek Zeus’u tehdit etti. Bunun olmasına izin veremeyeceği için Zeus, Hades’e Persephone’yi bırakması emrini verdi. Fakat Hades, aptal bir tanrı değildi. Bunların olabileceğini tahmin ediyordu. O yüzden bahçıvanına yeraltı dünyasında meyve veren tek ağaçtan bir narı Persephone’ye yemesi için vermesini istedi. Artık Ölülerin Kraliçesi olan Persephone ise, bu diyardan tek bir şey yemeyeceğini söyledi. Zeus’tan gelen haberi duyan Hades, ne kadar asi olursa olsun, bu emre karşı gelemezdi. Boyun eğip üzülerek kraliçesine veda etti. Keyfi birden yerine gelen Persephone gitmek için hazırdı. Tam Hermes işe birlikte yola koyulacakları zaman, yeraltı diyarının bahçıvanı birden gülmeye başladı ve Hades’e üzerinde birkaç tanesi eksik olan nar ağacını işaret etti. Persephone ise, farkında olmadan birkaç tanesini yediğini söyledi. Bunu öğrendiğine çok sevinen Hades, Persephone’yi gülerek uğurladı. Henüz Persephone bilmiyordu ama, Ölüler Diyarının Kraliçesi eninde sonunda buraya gelmek zorundaydı. Çünkü bir kez ölümün yiyeceğinin tadına bakan kişi, artık oraya aitti. Persephonesine kavuşan Demeter artık hüzünlü bir kadın değildi. Yine eski bereketli, güçlü haline kavuşmuş bir tanrıçaydı. Demeter toprağı kutsadı, çiçekler yeniden açmaya başladı. İnsanlar ve hayvanlar kuraklıktan kurtulmuşlardı. Anne-kız o eski mutlu günlerine geri dönmüşlerdi. Fakat bu mutluluk uzun sürmedi. Çünkü Persephone, ölülerin yiyeceğini yemişti ve yeraltı dünyasına geri dönmek istiyordu. Yeryüzünde kalamazdı. Hades, kraliçesini görmeyi dört gözle bekliyordu. Zeus, anne ve kızın sonsuza kadar ayrı kalmasına izin vermeyecek bir hüküm verdi: Persephone yediği her nar tanesi için yeraltında 1 ay geçirecekti. Sonra yeniden annesinin yanına yeryüzüne dönecekti. Ve böylelikle, her yıl ne zaman annesini bırakıp Hades’in yanına dönse, yeryüzünde kuraklık başlar, sonbahar ve kış mevsimi yaşanır. Ne zaman yeryüzüne, annesinin yanına dönse, toprak canlanır bahar ve yaz mevsimi yaşanır… Her şeyin sonunda, Persephone ve Hades birbirlerine gerçekten aşık oldular ve sonsuza dek Ölüler Diyarının Kral ve Kraliçesi oldular. submitted by rkanmaz1 to WorldPanorama [link] [comments] |
2023.06.01 04:44 inurdemirel Bahçe Düzenleme
Bahçe düzenleme bahçenizin olduğundan daha güzel görünmesini sağlayacaktır. Bahçenizde düzenleme ve dekorasyon yapmadan önce nasıl bir düzenleme yapmanıza karar vermeniz gerekmektedir.
Bahçe düzenleme işlemine girişmeden önce bilmeniz gerekenler şöyle sıralanabilir:
· Düzenleme yapmak istediğiniz bahçenizi iyi tanımanız gerekir. Bahçenizin günün hangi vakitlerinde Güneş aldığını ve nasıl bir toprak yapısına sahip olduğunu bilmelisiniz. Bu bilgilere sahip olmadan yaptığınız bir bahçe düzenlemesi ileride bazı sorunlarla karşılaşmanıza neden olabilir
· Düzenleme yapmaya geçmeden önce nasıl bir düzenleme yapmak istediğinize karar vermelisiniz. Bahçenizde kullanacağınız aksesuarları ve dikeceğiniz ağaçlara kadar her şeyi not almalısınız. Aldığınız bu notlar sayesinde düzenleme konusunda ne kadar ilerlediğinizi ve hangi alanlarda eksik kaldığınızı kolayca tespit edebilirsiniz
· Bahçenize farklı türlerde ağaçlar dikebilirsiniz
· Bahçenizin daha korunaklı olmasını istiyor iseniz etrafını çitler ile kapatabilirsiniz
· Bahçenizde farklı renkteki çiçekleri dikerek hoş bir görünüm yakalamasını sağlayabilirsiniz
submitted by
inurdemirel to
u/inurdemirel [link] [comments]
2023.05.31 02:43 fxAnaliz Haftalık Ekonomi Takvimi - 4. Hafta
Yurt içinde, TÜİK tarafından mayıs ayına ilişkin ekonomik güven endeksi verisi yayınlandı. Buna göre, ekonomik güven endeksi mayıs ayında %1,4 artışla 102,24'ten 103,70 seviyesine yükselerek 100 iyimserlik eşik değerinin üzerindeki seyrini ikinci aya taşıdı ve böylece Eylül 2021'den bu yana en yüksek seviyeye ulaştı. Mayısta ekonomik güven endeksinin artışında; hizmet sektörü güven endeksinde %0,6 oranında düşüşe ve reel kesim (imalat sanayi) güven endeksinde yatay seyre karşın, tüketici güven endeksinde aylık %4, perakende ticaret sektörü güven endeksinde %0,4 ve inşaat sektörü güven endeksinde %4,3 oranındaki artışlar belirleyici oldu.
Yurt dışında bugün veri takvimine bakıldığında,
ABD tarafında, konut piyasası verilerinden, mart ayı S&P/Case-Shiller 20 Kent Konut Fiyat Endeksi TSİ 16'da takip edilecek. S&P/Case-Shiller 20 Kent Konut Fiyat Endeksi, yedi aylık düşüşün ardından şubatta aylık %0,2 oranında sınırlı artarken, yıllık artış hızı ise %2,6'dan %0,4'e gerileyerek yavaşlamayı sürdürmüştü ve böylece 2012'den bu yana en düşük seviyede gerçekleşmişti. Özellikle Fed'in, enflasyonu düşürme hedefine odaklanmaya devam etmesinin, mortgage faiz oranlarının yakın vadede yüksek seviyelerde seyredeceğine işaret etmesiyle konut fiyatlarındaki zayıflamanın sürmesi beklenmekte. Bu kapsamda, konut fiyat endeksinin martta aylık %0 artışla durağan seyretmesi ve yıllık bazda ise %1,7 oranında düşüş sergilemesi bekleniyor.
Ayrıca ABD'de tüketici güveni göstergelerinden mayıs ayına ilişkin Conference Board tüketici güveni endeksi verisi TSİ 17'de takip edilecek. Nisan ayına ilişkin Conference Board tüketici güveni endeksi, tüketicilerin beklentilerindeki bozulmanın etkisiyle 104'ten 101,3 seviyesine beklentilerin üzerinde gerilemişti. Detaylara bakıldığında, nisanda tüketicilerin mevcut iş ve iş gücü piyasası koşullarına ilişkin değerlendirmelerini yansıtan cari koşullar endeksi, 148,9'dan 151,1 seviyesine yükselirken, geleceğe yönelik kısa dönemli değerlendirmelerini yansıtan beklentiler endeksi ise 70,4'ten 68,1 seviyesine gerilemişti. Bu kapsamda nisanda bir önceki aya göre önümüzdeki altı ayda daha az sayıda anket katılımcısı tüketicinin iş koşullarının iyileşmesini ve ayrıca daha fazla katılımcının da daha az iş bulunmasını bekledikleri gözlenmişti. Bunun yanında, ankette tüketicilerin konut, taşıt, ev aletleri ve tatil paketleri için genel satın alma planlarının tümünün nisan ayında gerilediği ve bu durumun da tüketicilerin artan karamsarlığın ortasında tasarrufa yöneldiğinin bir işareti olabileceği değerlendirilmekteydi. Ayrıca tüketicilerin önümüzdeki 12 aya yönelik yıllık enflasyon beklentilerinin %6,2 seviyesinde önceki aya göre yatay ancak yüksek seviyelerde seyrettiği gözlenmişti. Tüketici güveni endeksinin mayıs ayında ise 99 seviyesine gerilemesi bekleniyor.
Bunun yanında, Euro Bölgesi'nde mayıs ayına ilişkin tüketici güveni nihai verisi TSİ 12'de takip edilecek. Bölgede mayıs ayına ilişkin tüketici güveni öncü verisi, -17,5'ten -17,4 seviyesine hafif yükselerek toparlanmayı sürdürmüştü ve böylece Şubat 2022'den bu yana en yüksek seviyelerde seyretmişti. Avrupa'da tüketici güveninin, kısmi toparlanmakla birlikte ECB'nin faiz artışlarına devam etmesinin etkisiyle negatif bölgedeki zayıf seyrini sürdürmesi bekleniyor.
Öte yandan, TSİ 20'de Richmond Fed Başkanı Barkin'in, TSİ 16'da ECB Yönetim Konseyi Üyesi Holzmann'ın ve TSİ 18.45'te ECB Yönetim Konseyi Üyesi Villeroy'un konuşmaları, Fed'in ve ECB'nin para politikasına ilişkin olası yeni sinyaller bakımından yakından izlenecek.
Yurt içinde ise, TSİ 10 'da TÜİK tarafından nisan ayına ilişkin dış ticaret dengesi verisi yayınlanacak. Ticaret Bakanlığı tarafından yayınlanan nisan ayına ilişkin öncü dış ticaret verilerine göre, ihracat martta aylık %26,8 oranında artışla 23,6 milyar USD seviyesine yükselerek rekor seviyede gerçekleşmesinin ardından nisanda aylık %18,1 oranında gerileyerek 19,3 milyar USD seviyesinde gerçekleşmişti (ocak ayında 19,4 milyar USD, şubat ayında 18,6 milyar USD ve 2022 yılı ortalaması 21,2 milyar USD seviyesindeydi). İthalat ise martta aylık %4 artışla 31,9 milyar USD seviyesine kısmi yükselmesinin ardından nisanda aylık %11,8 gerileyerek 28,2 milyar USD seviyesinde gerçekleşmişti (ocak ayında 33,6 milyar USD ile rekor seviyeye ulaşmıştı ve 2022 yılı ortalaması 30,3 milyar USD seviyesindeydi). Nisanda ithalattaki düşüşte, enerji ve altın ithalatının gerilemesinin belirleyici olduğu gözlenmekteydi. Nisanda dış ticaret açığı ise aylık %6,1 oranında artışla 8,8 milyar USD seviyesine yükselmişti, 2022 yılında aylık ortalama dış ticaret açığı 9,1 milyar USD seviyesindeydi, aylık dış ticaret açığı rekor seviyeye ise 14,3 milyar USD ile ocak ayında ulaşmıştı. Dış ticaret verilerine 12 aylık kümülatif bazda bakıldığında ise, ihracat 255,7 milyar USD'den 251,7 milyar USD seviyesine gerilerken (kümülatif ihracat rekor seviyeye 256 milyar USD seviyesiyle ocak ayında ulaşmıştı), ithalat ise mart ayında ulaşılan rekor seviye olan 373,4 milyar USD'den nisanda 372 milyar USD seviyesine gerilemişti. Dış ticaret açığı da 120,4 milyar USD olmuştu.
TCMB Analitik Bilanço verilerine göre, 26 Mayıs haftasında toplam ve net rezervin azaldığını hesaplamaktayız. İlgili haftada toplam rezervin 3 milyar USD azalışla 98,6 milyar USD seviyesine gerilediğini, net uluslararası rezervin ise 2,2 milyar USD azalışla -2,4 milyar USD'ye geldiğini ve son iki haftada negatif bölgede seyrettiğini öngörmekteyiz.
ŞİRKET HABERLERİ
Aksa Enerji (AKSEN, Nötr): Şirket'in JCR Avrasya Derecelendirme A.Ş. tarafından gerçekleştirilen kredi derecelendirme süreci kapsamında, Uzun Vadeli Ulusal Notu geçen seneye göre sabit kalarak "AA (tr) / Stabil Görünüm); Kısa Vadeli Ulusal Notu ise geçen seneye göre sabit kalarak "J1+ (tr) / (Stabil Görünüm) " ile en yüksek notasyon olan yatırım yapılabilir seviyede belirlenmiştir. Uzun Vadeli Uluslararası Notu ise "BB / (Negatif Görünüm)" olarak Türkiye Cumhuriyeti ülke tavanı ile aynı olacak şekilde belirlenmiştir.
Kardemir Karabük Demir Çelik (KRDMA, KRDMB, KRDMD, Nötr): Kredi derecelendirme kuruluşu JCR Eurasia Rating, Kardemir Karabük Demir Çelik Sanayi ve Ticaret A.Ş.'nin Uzun Vadeli Ulusal Kurum Kredi Notu'nu yüksek yatırım düzeyi kategorisinde yer alarak AA+(Tr) ve Kısa Vadeli Ulusal Kurum Kredi Notu'nu "J1+ (Tr) olarak belirlemiştir. Uzun Vadeli Ulusal Kurum Kredi not görünümü ise "Stabil" olarak belirlenmiştir. Diğer taraftan, Uluslararası Yabancı ve Yerel Para Kurum Kredi Notları, Türkiye'nin uluslararası not ve görünümlerine paralel olarak BB / Negatif olarak belirlenmiştir.
Ziraat GYO (ZRGYO, Pozitif): Şirket'in İzmir - Bayraklı portföyünde bulunan; yüzölçümü 165,6 m² olan, yüzölçümü 1.682,35 m² olan ve yüzölçümü 42.069,51 m² olan, toplam 2,2 milyar TL ekspertiz değerindeki arsa nitelikli taşınmazların %50 hissesi, Yönetim Kurulu kararı doğrultusunda 29.05.2023 tarihinde 1,1milyar TL (KDV Hariç) bedel üzerinden T.C. Ziraat Bankası A.Ş ve T. Halk Bankası A.Ş Mensupları Emekli ve Yardım Sandığı Vakfı'na satılmıştır. Satış bedelinin 550mnTL'lik kısmı peşin olarak alınmış olup, kalan bölümü bir ay içerisinde tahsil edilecektir.
SEKTÖR HABERLERİ Sigorta: Sigorta sektörünün üç aylık teknik kârları açıklandı. Sektör bu dönemde 5 milyar 94 milyon liralık teknik kâr elde ederken en yüksek kâra kaskoda ulaşıldı. Zorunlu trafikte ise 2,7 milyar liralık zarar yazıldı. Kaynak: Dünya
DİĞER ŞİRKET HABERLERİ Akiş GYO (AKSGY): Şirket, İstanbul - Kadıköy İlçesi, Erenköy Mahallesi'nde bulunan taşınmazın Birgen İnşaat'a devredilmesi ve bu nedenle taşınmazın tamamının satışının Şirket ve Birgen İnşaat arasında Düzenleme Şeklinde Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesi akdedilmiş olup, Birgen İnşaat tarafından en geç 26.06.2023 tarihine kadar 37mn TL tutarındaki bakiye satış bedelinin ödenmesini ve ayrıca KDV borcunu ödeme yükümlülüğünün teminatını teşkil etmek üzere KDV tutarında 23.08.2023 tarihine kadar geçerli, kayıtsız, şartsız ve kesin banka teminat mektubunun teslim edilmesini müteakiben en geç 7 iş günü içerisinde tapu satış ve devir işlemi tamamlanacaktır.
Graintürk Tarım (GRTRK): Şirket'in bağlı ortaklığı Plantinyum Tarım Ürünleri A.Ş.'ye ait depolama tesisinin, bir diğer bağlı ortaklığı Grain Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk A.Ş. tarafından lisanslı depo olarak işletilmesi amacı ile, Plantinyum Tarım Ürünleri A.Ş.'nin TMO kira sözleşmesinin feshi ve tesisin işletmesinin devir alınması için Toprak Mahsülleri Ofisi Genel Müdürlüğü'ne yapılan başvuru sonucu tesis, tüm bakımları yapılmış ve eksiksiz halde devir edilmiştir.
submitted by
fxAnaliz to
Haberportal [link] [comments]
2023.05.29 19:54 karanotlar İki kötüden birini seçmek çok zordur!
İbrahim Aksoy
Kılıçdaroğlu “Terör örgütleriyle masaya oturmadım, oturmayacağım” diyor. Evet doğru söylüyor, örgütlerle yan yana, el ele ve omuz omuza bir arada masaya değil, sandalyeye oturdu. Çevresinde toplanan FETÖ’cü partilere tam 40 milletvekili hediye etti. Kendi partisinde de en az 40 FETÖ’cüyü milletvekili yaptı. Görüldüğü gibi, öğütlerle masaya oturmamış.
Mart 2019 Belediye seçimlerinden önce, Kılıçdaroğlu Ahmet Türk ile Ege Denizinde bir yatta turistik seyahat yapıyordu? Bu Turistik geziden sonra, HDP büyük şehirlerde CHP adaylarını destekledi, İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerde, Meral Akşener’in adamlarını seçtiler.
Bugün değil, ta Erdal İnönü döneminden beri, Ahmet Türk’ün işi Kürt siyasetini CHP’ye yama yapmaktır. 1991 seçimlerinde Ahmet Türk İnönü’yü aldı İzmir’e götürdü, Hikmet Fidan aracılığıyla, İnönü’yü Şam’daki APO ile telefonla görüştürdü, HEP’liler usluca CHP’ye katılacak ve bir daha da ayrılmayacaklardı. Böyle de oldu ama, daha sonra CHP kendilerine katılan HEP’lilerin dokunulmazlığını kaldırdı, Meclis’in kapısında bekleyen Polis, bunların ensesinde tutup götürdü Ulucanlar Hapishanesine teslim etti. Bunların bir kısmı 10 yıl kadar hapis yatarken, Ahmet Türk ilk mahkemede tahliye oldu.
Bu son başkanlık seçimlerinde, Başkent Kandil; “biz başkan adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleme kararı aldık” diye açıklama yaptılar. Bu açıklamadan sonra, HDP; “biz karar aldık başkan adayı Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceğiz” açıklamasını yaptı. Evet Kılıçdaroğlu bunlarla masaya değil, sandalyeye oturdu karar aldılar. Kılıçdaroğlu “HDP’nin PKK ile hiçbir alakası yoktur” diyor. Ben şahsen oy kullansaydım, ikinci turda kazansın diye oyumu Kılıçdaroğlu’na verirdim, çünkü çok güzel yalan söylüyor.
Kılçdaroğlu Erdoğan’a “FETÖ’yü sen büyütmedin mi” diye soru soruyor. Hayır doğru değil, çünkü FETÖ Erdoğan’ı büyüttü, CHP de onu başbakan yaptı. 27 Mayıs darbesi yapıldığı gece, İnönü-Gürsel cuntası, Urfa mezarlığındaki 63 günlük Said’i Kürdi’nin cenazesini çıkardı, oradan çalıp götürdüler. CHP’nin başdanışmanı Kasım Gülek’e görev verdiler, o da gitti Fetullah Gülen’i buldu, tarikatların başında görevlendirdi. Devlete bağlı bütün Tekke ve Zaviye şeyhlerini, Fetullah Hoca Efendiye bağladı. Devletin denetimi altında, görevini yaptı, ABD’ye gidene kadar. Günümüzde FETÖ demek Türkiye demek, kendisi ABD’nin elinde olmasına rağmen. Erdoğan darbeden önce “Dön gayri bitsin bu hasretlik” diye seslenirken, darbeden sonra, FETÖ’yü terörist ilan etti ve “verin onu sallandırayım” diye nara atmaya başladı. FETÖ denen adam, CHP’nin yetiştirdiği, devletin görevlisidir. Görevi; tekke ve zaviyeler aracılığıyla, Anadolu’da yaşayan insanları, Kemalist dine dönüştürmek. Kılıçdaroğlu FETÖ’cülerle can cana yan yana siyaset yapıyor.
AKP yetkilileri, başta Süleyman Soylu olmak üzere herkes, “bizim FETÖ ve PKK ile hiçbir alakamız yoktur” diyor. Daha yakın bir zamanda Süleyman Soylu’nun özel emriyle, Edirne Hapishanesindeki, Selahattin Demirtaş özel helikopterle hapishaneden Edirne Hava Alanına, oradan da özel uçakla Diyarbakır’a götürüldü, hasta babasını ziyaret etti, aynı yöntemle Edirne’deki hapishanesine geri döndü. Süleyman Soylu’nun Demirtaş’a yaptığının dünyada örneği yoktur ama, Süleyman Soylu Demirtaş ile aynı masaya oturmadı. Kılıçdaroğlu da “ben kazanırsam hapishanenin kapısını kırıp, Selo’yu serbest bırakacağım” diyor. Kılıçdaroğlu da Selo ile aynı masaya oturmadı. Kılıçdaroğlu unutmuş görünüyor ama, daha önce APO’nun avukatı Mahmut Şakar TSK helikopteriyle, APO’nun mesajını alıp Başkent Kandile götürmedi mi?
DTP Genel Başkanı Nurettin Demirtaş 17 Aralık 2007 tarihinde, askerlik yapmamak için aldığı sahte çürük raporundan dolayı tutuklandı. İlk mahkemede tahliye oldu ve askere gitti. Nurettin’in tahliye edildiyse, raporu sahte değil, askerlik yapamaz durumda. Tahliyeden sonra askere gidip iki yıl Jandarma olarak askerlik yaptığına göre, çürük raporu sahte. Burası Türkiye kimin çürük, kimin sağlam olduğuna, kimin tutuklanacağına, kimin tahliye olacağına devlet karar verir. 12 Eylül 2015 tarihli Sabah gazetesindeki bir habere göre, o çürük rapor davasında çok sayıda insan, raporu veren de alan da ceza aldı. Nurettin Demirtaş da şu anda Başkent Kandil’de PKK’yi yönetiyor.
25 Aralık 2009 tarihli Zaman gazetesinde çıkan bir habere bakalım. Güneydoğuda yıllarca Genelkurmay’ın kadrolu tercümanlığını yapan Yıldırım Beğler; Kuzey Irak’ta TSK adına ajan olarak görev yaptığı dönemi anlatıyor. “1992 yılında APO hariç hepsini yakaladık. Ne yaptılar? Aman Türkiye’ye götürmeyelim, beklesin dediler. Buna ben bizzat şahit oldum. Başlarında nöbet tutanlar arasında ben de vardım. PKK’nin bütün merkezi kadrosunu Zaho’daki Talabani’nin karargâhı olan komite denen yere getirdik. Burada bu gece kalsınlar, yarın götürelim şeklinde yukardan emir aldık. Daha sonra bir emir daha geldi. ‘Siz çekilin, Peşmergeler onları korur, yarın erkenden götürürüz’ dediler. Fakat sabah geldiklerinde hiçbirini göremedik. Bize, ‘kaçtılar’ denildi. Bir baktık Süleymaniye’ye Zelê kampına gitmişler.”
Evet 1992 yılında DYP ve CHP ülkeyi yönetiyordu. O yıllarda PKK’nin Türkiye’de 4 adet eğitim kampı vardı. Bu ortaklar da bir gün resmi bir belgeyle APO’yu Suriye yönetiminden istemediler.
Demirel İnönü hükümeti döneminde, hükümet başladı 1952 yılında Suriye sınırına döşenmiş mayınları temizlemeye. Çok tartışmalı da olsa, sınır kısa sürede mayınlardan temizlendi. Çünkü Türkiye daha o yıllarda bu günkü Türkiye’yi görüyordu. Gidiş gelişler rahat olsun diye mayınlar temizlendi ama, bugün ağzını açan, Suriyeli mültecilerden rahatsız olduğunu söylüyor ve bunun üzerine siyaset yapıyorlar.
Ağustos 2001 yılında Erdoğan partiyi kurdu, 2002 yılında seçim oldu, AKP mecliste çoğunluğu aldı ama, Erdoğan Milletvekili olamadı. CHP Siirt seçimlerine itiraz etti ve seçimler iptal edildi. CHP Anayasayı da değiştirdi, yenilenen Siirt seçimlerinde Erdoğan Milletvekili oldu ve geldi Başbakan oldu. Bunu yapan CHP yaptıklarından zerre kadar utanç duymadan, insanlara sesleniyor gelin bunu devirelim diyor. Kılıçdaroğlu ikinci turda seçimi kazansa bile, Meclis çoğunluğu Erdoğan’da olduğu için hiçbir şeyde yapmayacak yalan söylüyor. Altı ay sonra hazırlanacak bütçeyi bir emirle meclisten geçirecek? Peki her şey bu kadar kolay, acaba bu 600 Milletvekilinin Mecliste ne işi var? Ülkeyi bu kötü duruma getiren Erdoğan’dır, onu da iktidara taşıyan CHP’dir. Mevcut kötü durumda her ikisi de aynı oranda suçlu ve sorumludur. Yeter artık insanların yalanlarınızdan çektiği!
HDP Ahmet Türk önderliğinde CHP’ye katılma hazırlıklarını yaptı, seçim sonuçları en çok da onların hayallerini yıktı. HDP Milletvekillerinin yarısından fazlası, Kemalistlerden oluşuyor. Hatta paşa torunu Cengiz Çandar bile, Kürd oylarıyla Diyarbakır’dan HDP’nin milletvekili seçildi. Bunu yapan HDP Kürtlere yapılacak en büyük hakareti yaptı, Kürtler de ağzının payını verdi. HDP bir önceki seçimde aldığı oyların %30’nu yani iki milyondan fazla oy kayıp etti. Bir de yeni nesil genç seçmenden oy alamadı. Ayrıca Kürtler hiç kimsenin, uslu söz dinler yaramaz çocuğu olmadığını da gösterdiler. Kürt Milleti kırk yıldır yaşadıkları zulmü, Devşirme Türklere demokrasi getirmek için yaşamadılar. Bu seçimde Kürtler açıkça bu mesajı verdi, eğer anlayan olursa.
Günümüzde savaşlar sadece asker ve silahla olmuyor. Dünya küçüldü, savaşta en önemli silah, ekonomik ilişkilerdir. Suriye’deki 62 müttefik ülke, Türkiye’yi aralarına almadılar. Buda gösteriyor ki, Türkiye arabanın tamponuna oturmuş yolculuk yapıyor. Bölgede yapacağı her yanlış harekette, zamanı geldiğinde, 62 müttefik devleti karşısında bulacaktır. Buna karşı çıkmak için, ordusu ve silahı yeterli olamayacak. Ekonomik sinyaller şimdiden sos veriyor. Türkiye boşuna milyonlarca irticacı örgüt militanını, mülteci sıfatıyla barındırmıyor. Seçim yasasında %7 barajı olmasına rağmen, şu anda parlamentoda 16 partinin milletvekili var. Bu da insanların ne kadar değişik talepleri ve siyasetin darmadağın olduğunu gösteriyor. Bu haliyle Türkiye sorunlarını çözecek durumda değil. Seçim propagandalarında siyasetçiler elinde soğan masaya oturdu, soğanın fiyatını tartıştı, hiç kimse ülkenin asıl sorunlarına yaklaşamadı. Çünkü mevcut siyasete devam.
Selahattin Demirtaş; sen öğrenciyken hangi yurtta kalıyordun, yurt arkadaşların kimler?
Süleyman Soylu; Abdullah Öcalan’ın mal varlığını ne zaman açıklayacaksın?
https://navkurd.net/2023/05/iki-koetueden-birini-secmek-cok-zordu submitted by
karanotlar to
u/karanotlar [link] [comments]
2023.05.29 09:23 HuzurPinari “İstanbul bir gün mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden asker ne güzel askerdir.”
| İstanbul’un Fethinin 570.Senesini Tebrik Ederiz “İstanbul bir gün mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden asker ne güzel askerdir.” PINARDAN DAMLAYANLAR… Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz, İstanbul’un müslümanlar tarafından alınacağını müjdeleyip, İstanbul’u alan kumandan ve askere dua buyurmuşlardır. Bu müjdeye ve duaya kavuşmak, islam padişahlarının hepsinin ortak emeli olmuştur. Sultân Murad han da, her İslâm pâdişâhı gibi İstanbul’u fethetmek arzusundaydı. Hacı Bayram-ı Velî hazretlerini çok sever ve 4-5 yaşlarındaki, şehzade Mehmed’i de yanına alarak ziyarete gider, duasını alırdı.Birgün Hacı Bayram Veli hazretleri ile aralarında şöyle konuşma oldu: – Efendim! İstanbul’u fethetmek, tek emelimdir. Bu diyârı İslâmın nûruyla aydınlatmak, çan sesleri yerine, ezân sesi duymak istiyorum. – Çok iyi olur. – Pekii bu fetih bize nasîb olur mu acabâ? – Cenâb-ı Hak ömr-ü devletinizi pâyidâr, bu hâlis niyetinizi mübârek eylesin. Ancak sen ve ben, bu fethi göremeyiz. (Sonra bir köşede oynayan) Şehzâde Mehmed ile Molla Akşemseddîni gösterdi padişaha. – Şunlar var ya. – Evet efendim. – İşte onlar görürler bu fethi. Sultân Murâd han sevindi o zaman. Ve o gün Akşemseddîn’i, Şehzâde Mehmed’e hoca tayin eyledi. Ayrıca, O devrin en meşhur ulemâsı, velîsi, şehzâdeye ders verdiler. Târihi, coğrafyayı iyi öğrendi. Geçmiş hükümdârları okuyup ders ve ibret çıkardı kendine. Hem kudretli bir asker, hem kültürlü insandı. Tahta çıktığında Ondokuz yaşındaydı. Tek şey vardı gönlünde: “İstanbul’u almak!..” Hep bunu düşünür, buna zihin yorar, önüne bizans haritasını alır, gece-gündüz bunun hesaplarını yapardı. Ve çok kararlı idi.. “Ya Bizans’ı alırız, ya Bizans bizi alır” derdi. --- Muhasara sırasında, herşeye rağmen Bizansa yardım geldiği ve ümidlerin tükenir gibi olduğu bir zamanda, Sultan Mehmed Han, veziri Veliyüddîn Ahmed Paşayı Akşemseddîn hazretlerine göndererek; “Şeyh efendiye sor, kal’a feth olmak ve düşmana zafer bulmak ümidi var mıdır?” dedi. Buna Akşemseddîn hazretleri şöyle cevap verdi: “Ümmet-i Muhammed’den bu kadar müslüman ve gâziler bir kâfir kâlesine doğru hücum ederse, inşâallahü teâlâ feth olur.” Sultan Mehmed Han, umûmî cevapla yetinmeyip, Veliyüddîn Ahmed Paşayı tekrar Akşemseddîn’e gönderip; “Vaktini tâyin etsin” dedi. Akşemseddîn murâkabeye daldı. Başını eğip, Allahü teâlâya yalvardı. Mübârek yüzü terledi. Sonra başını kaldırarak; “İşbu senenin Cemâziyelevvel ayının yirminci günü, seher vaktinde, inanç ve gayretle filan taraftan yürüsünler. O gün feth ola. Kostantiniyye’nin içi ezan sesiyle dola!” dedi. Ayrıca genç pâdişâha bir mektup gönderdi. Mektubunda; “Kul tedbir alır, Allahü teâlâ takdir eder kaziyesi, delili sâbittir. Hüküm Allahü teâlânındır. Velâkin kul, elinden geldiği kadar gayret göstermekte kusur etmemelidir. Resûlullah’ın ve Eshâbının sünneti budur.” diyordu. Böylece Akşemseddîn hazretleri bir taraftan İstanbul’un fethi hakkında yeni müjdeler veriyor, diğer yandan da ne şekilde davranılması husûsunda pâdişâha tavsiyelerde bulunuyordu. Nihâyet Akşemseddîn hazretlerinin tâyin eylediği gün ve saat doldu. Sultan Mehmed Han ordunun başına geçerken, hocası Akşemseddîn’den okumak için bir duâ istirham etti. Bunun üzerine Akşemseddîn hazretleri; “Yâ Fakih Ahmed!” diyerek himmet taleb eyle!.. Onu vesile kılarak Allahü teâlâya tazarru ve niyâz eyle” buyurdu. Sonra çadırına giren Akşemseddîn hazretleri yanına hiç kimseyi koymamalarını istedi ve kapılarını iyice kapattırdı. Yeniçeriler, azablar, dalkılıçlar, serdengeçtiler, akıncılar, gönüllüler, erenler, evliyâlar Sultan Mehmed Hanın buyruğuyla İstanbul üzerine akıyorlardı. Mehmed Han bu sırada hocası Akşemseddîn’in yanında olmasını arzuladı ve haber gönderdi. Gelmeyince Akşemseddîn’in bulunduğu çadıra gitti. Çadırın her tarafı iyice kapatılmıştı. Fâtih Sultan Mehmed Han çadıra yaklaşıp, hançerini çıkardı. Hançerle çadırdan biraz keserek, içerisinin görülebileceği kadar bir delik açtı. İçeri bakınca, hocası Akşemseddîn hazretlerini kuru toprak üzerinde secdeye kapanmış, başından sarığı düşmüş, ak saçı ve ak sakalı nûr gibi parlıyor gördü. Ak saçını ve ak sakalını toprağa sürüp, saçını sakalını toprak içinde bırakmıştı. Bu hâli ile İstanbul’un fethinin gerçekleşmesi için Allahü teâlâya yalvarıp duâ ediyor, gözyaşı döküyordu. Fâtih Sultan Mehmed Han, hocası Akşemseddîn’in Allahü teâlâya yalvarıp, duâ etmekte olduğu bu yüksek hâlini görünce, doğruca yerine döndü. Kaleye bakınca surlara tırmanan İslâm askerinin yanında ve önünde ak abalı bir topluluğun da hisara girmekte olduğunu gördü. Az sonra fethin askeri de surları geçip şehre girdi. Böylece İstanbul’un fethi ve Peygamber efendimizin büyük mûcizesi gerçekleşti.İstanbul sabah sekiz sıralarında fethedilmişti. Fâtih Sultan Mehmed ise şehre öğle saatlerinde Topkapı’dan girdi. Beyaz bir at üzerinde idi. Muhteşem bir alayla ve alkışlar içinde ilerleyerek, Ayasofya’ya doğru yol aldı. Zulümden ve haksızlıktan bıkmış olan Bizans halkı yeni bir bekleyişin içinde idi. Fâtih geçtiği sokakları, caddeleri, evleri dikkatle gözden geçiriyordu. Yanında ileri gelen kumandanlarıyla vezirlerinden başka, Molla Gürânî, Molla Hüsrev, Akşemseddîn ve Akbıyık Sultan gibi âlimler ve velîler topluluğu da bulunuyordu. Yerli halk yolları doldurmuştu. Fâtih Sultan Mehmed çok genç olduğu için, herkes Akşemseddîn’i pâdişâh sanıyordu. Ona, demet demet çiçek veriyorlardı. Akşemseddîn hazretleri, genç pâdişâhı göstererek; “Sultan Mehmed ben değilim, O dur.” sözüne karşılık; Sultan Mehmed de; “Gidiniz, yine ona gidiniz. Sultan Mehmed benim, ama o benim hocamdır. Şehrin mânevî fâtihi O dur.” diyordu.Akşemseddîn hazretlerine; “İstanbul’un fethedileceği zamânı nasıl bildin?” diye sorulunca, şöyle cevap verdi; “Kardeşim Hızır ile, ilm-i ledünniyye üzere İstanbul’un fetih vaktini çıkarmıştık. Kale fethedildiği gün, Hızır’ın, yanında evliyâdan bir cemâatle hisara girdiğini gördüm. Kale fetholunduktan sonra da, Hızır kardeşimi kalenin üzerine çıkmış oturur hâlde gördüm.”Ubeydüllah-i Ahrâr’ın “kuddise sirruh” torunu Hâce Muhammed Kâsım’dan şöyle nakil edilmiştir: “Ubeydüllah-i Ahrâr hazretleri, bir gün öğleden sonra, âniden atının hâzırlanmasını istedi. Atı hâzırlanınca, binip Semerkanddan süratle çıktı. Talebelerinden bir kısmı da ona tâbi’ olup, takip ettiler. Biraz yol aldıktan sonra, Semerkandın dışında bir yerde talebelerine; “Siz burada durunuz!” buyurdu. Sonra atını Abbâs Sahrâsı denilen sahrâya doğru sürdü. Talebeleri arasında Mevlâ’nâ Şeyh adıyla tanınmış bir talebesi, bir müddet dahâ peşinden gidip takip etmişti. Bu talebesi şöyle anlattı: “Hâce Ubeydullah-i Ahrâr hazretleri “kuddise sirruh” ile sahrâya vardığımızda, atını sağa sola sürmeye başladı. Sonra birdenbire gözden kayboldu.” Ubeydüllah-i Ahrâr “kuddise sirruh” dahâ sonra evine döndüğünde, talebeleri nereye ve niçin gittiğini sorduklarında; “ Türk Sultânı Sultân Muhammed Hân (Fâtih), kâfirlerle harp ediyordu. Benden yardım istedi. Ona yardım etmeye gittim. Allahü teâlâ’nın izniyle gâlip geldi. Zafer kazanıldı” buyurdu. Bu hâdiseyi nakleden ve Ubeydüllah-i Ahrâr hazretlerinin torunu olan Hâce Muhammed Kâsım, babası Hâce Abdülhâdînin şöyle anlattığını nakil etmiştir: “Bilâd-ı Rûma (Anadolu’ya) gittiğimde, Sultân Muhammed Fâtih Hânın oğlu Sultân Bâyezîd Hân, bana, babam Ubeydüllah-i Ahrâr’ın şeklini ve şemâilini tarîf etti ve; “O zâtın beyâz bir atı var mıydı?” diye sordu. Ben de tarîf ettiği bu zâtın, babam Ubeydüllah-i Ahrâr olduğunu ve beyâz bir atının olup, bazen ona bindiğini söyledim. Bunun üzerine Sultân Bâyezîd Hân, bana şöyle anlattı: Babam Sultân Muhammed Fâtih Hân bana şunları söyledi: “İstanbul’u fethetmek üzere savaştığım sırada, harbin en şiddetli bir ânında, Şeyh Ubeydüllah-i Ahrâr Semerkandînin “kuddise sirruh” imdâdıma yetişmesini istedim. Şekil ve şemâilini tarîf ederek şu vasıfta ve şu şekilde ve beyâz bir at üzerinde bir zât yanıma geldi; “Korkma!” buyurdu. Ben de; “Nasıl endîşelenmeyeyim, küffâr çok,” dedim. Ben böyle söyleyince, elbisesinin yeninden bakmamı söyledi. Baktım, büyük bir ordu gördüm. “İşte bu ordu ile sana yardıma geldim. Şimdi sen falan tepenin üzerine çık, üç defa kös vur ve orduna hücûm emri ver,” buyurdu. Emirlerini aynen yerine getirdim. O da bana gösterdiği ordusuyla hücûma geçti. Böylece düşman hezîmete uğradı. İstanbul’un fetih işi gerçekleşti.” 570 yıl geçmesine rağmen her Müslüman-Türk evlâdı aynı heyecanı duymaktadır. Bu güzel İstanbul’u müslüman türk alemine kazandıran, başta Fatih Sultan Mehmed han olmak üzere, Onu yetiştiren hocalarını ve fetihte emeği geçen şehidlerimizi, gazilerimizi ve yüreğinde bu sevgiyi taşıyanları rahmetle ve Fatihalarla anıyoruz. Nimetin kıymetini bilmek ve şefaatlerine kavuşmak temennisiyle inşallah. Allahü tealaya emanet olunuz efendim. ali zeki osmanağaoğlu submitted by HuzurPinari to HuzurPinari [link] [comments] |
2023.05.27 21:36 HASBULLAHMAGADOV Kazanan belli.
2023.05.27 10:57 KingsofmindFirst Dr vecdet öz
‼️TARİHİ VE SON UYARI‼️
Aziz Türk Milleti,
Özgürce yaşadığımız bu vatan alelade bir toprak parçası değil, bizlere büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve bu uğurda canını siper etmiş kahraman şühedanın kutsal emanetidir.
Lakin bu emanet, çok uzun bir süredir kirli oyunlara ve siyaset üzerinden işlenen büyük bir anayasal suça sahne olmaktadır..
Uzmanlık alanı suç ve delil olan bir Adli Tıp ve Adli Bilimler öğretim üyesi olarak şimdi sizlerle bu vahim duruma ilişkin uyarı mahiyeti taşıyan bazı gözlem ve kanaatlerimi paylaşmak istiyorum;
21 yıldır yaşananları olağan bir siyasi süreç olarak kabul ederseniz çok yanılırsınız..
İktidarın yıllar süren planlı ve kasıtlı icraatlarını klasik bir muhalefet anlayışıyla sadece basit bir siyasi beceriksizlik, yandaşa rant ve irtikap mantığı içinde açıklamak, gözü açılmamış siyasi bir saflıktır..
AKP, alıştığımız manada bir siyasi parti değil bilakis ihvancı geleneğin temsilcisi olan içgüdüsel reflekslere sahip Atatürk ve Cumhuriyet karşıtı bir partidir.
Hatta bu marjinal yapıya, siyasi parti ifadesinin ötesinde; içeriği, faaliyetleri ve bağlantıları itibarıyla arzuladığı hedefe ulaşmak için her şeyi göze almış bir siyasal İslam örgütüdür de diyebiliriz.
Bu yapı, FETÖ mihmandarlığında dış destekli bir proje olarak iktidarı ele geçirdiği günden itibaren Cumhuriyet Türkiye’sini yönetilecek değil darülharp mantığı içinde fethedilecek bir ülke olarak görmüştür.
Türkiye Cumhuriyeti, bu örgütsel yapı nezdinde laik bir kafir zihniyet tarafından kurulmuştur ve şeriat yapısına dönüştürülmesi gereken bir devlettir..
AKP kurucuları ile geçmişte illiyet bağı bulunan ve Almanya’da Alman istihbaratı destekli örgütlenmiş olan kara sesin de ifade ettiği gibi baş kafir ise her Cumhuriyet bayramında maketini sembolik olarak idam ettikleri Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Bu yüzdendir ki küffar devlet olarak kabul ettikleri Türkiye Cumhuriyeti’nin malını, mülkünü yemek, banka faizini almak, talan etmek, içini boşaltmak uyguladıkları darülharp nedeniyle hak ve helaldir.
Onlar yıllardır bu ülke ve laik toplumla hep savaş halinde oldular ve bunun için de çaldıklarını hırsızlık malı değil hep savaş ganimeti olarak gördüler.
Kendilerine göre yok ettikleri milletin hazinesi değil küffarın kasasıydı.
Küffar olarak kabul ettikleri böylesi bir toplumun iffeti, namusu, kızları da yine malı gibi hak ve helaldi.
Şimdi anladınız mı;
Onca malın, mülkün haraç, mezat satılmasını!
Hazinenin tamtakır boşaltılmasını!
Her türlü milli servetin iç edilip ganimet misali paylaşılmasını!
Milletin malıyla büyük bir ihtişam ve saltanat içinde yaşam sürülmesini!
Buna rağmen milletin ve evlatlarının sefalete terk edilip borç batağında yaşatılmasını ve bundan da büyük bir zevk alıyor olmalarını!
Sübyanların ırzına geçilip çocuk yaşta hoca nikahı kıyılmasını!
Alay edercesine akıl dışı garip açıklamalar yapılmasını!
Tüm ekonomik kuralların yok sayılmasını!
T.C. ibarelerinin parçalarcasına sökülmesini!
Milli bayramları kutlamama girişimlerini ve garip bahaneleri!
Haddini aşan keşke Yunan kazansaydı söylemini!
Bu söylemi yapan hain feslinin cenazesine yapılan devlet törenini ve hep birlikte tabutuna omuz vermelerini!
Her bayram bir kaç devlet binasında Atatürk posterinin baş aşağı asılmasını!
Türk’ün destanı Ergenekon’u terörle özdeşleştirip kara çalma girişimlerini!
Onca generali tutuklayıp büyük bir zevkle rütbelerini sökmelerini!
TSK’yı tahrip etmelerini ve ona bağlı kurumlar olan GATA, Harp akademileri ile Askeri liseleri kapatmalarını ve Tank palet fabrikasını Katar’a peşkeş çekmelerini!
Türk bayrağının üzerinde bağdaş kurup değersizleştirme girişimlerini!
İstiklal Marşı’nda ayağa kalkmamalarını!
Andımıza karşı olmalarını ve ısrarla yasaklatmış olmalarını!
Anayasa’nın ilk dört maddesi ve Türklük ifadesine olan düşmanlığın asıl nedenini!
Atatürk’e ve kahramanlara yapılan onca hakaret ve saygısızlıkları!
Şehide kelle askere tane demelerini!
submitted by
KingsofmindFirst to
ifadeozgurlugu [link] [comments]
2023.05.22 23:00 HzErsin Yağda Kızarmış Allah tarifi
Merhaba sevgili izleyenler, bugün sizlerle yoğun istek üzerine yağda Allah nasıl yapılır onu anlatacağım. Videoyu izlemeden önce beğenip abone olmayı unutmayın. Hiç vakit kaybetmeden başlayalım. Son derece nadir olan allahı yakalamak bildiğiniz üzere çok zor. Fakat ben sizin için allahın doğal yaşam alanı olan ahirete gittim ve allahı nasıl yakalayabilir siniz için onu gösterdim. Öncelikle belirtmeliyim ki bu gerçekten çok riskli çünkü sağlıklı bir şekilde geri dönme garantim yoktu. Ahirete gitmek için ilk yaptığım şey tabii ki ölmekti. Başta en kolay kısım gibi gözüken bu yerde, en acısız ölüm benim için en iyisi olacaktı. Ancak bu göründüğünden çok daha zor bir kısımdı. Bende bir karar aldım ve yüksek bir yerden atlamaya karar verdim. Uzun bir binanın çatı kısmına gittim ve kendimi boşluğa bıraktım. Başta en acısız gibi görünen bu yöntem aslında en kötüsüymüş. Yere düşene kadar geçen süre sanki sonsuza kadar sürecek gibi gelmişti bir an. Bütün ömrüm, pişmanlıklarım ve çocukluğum sanki bir film şeridi gibi geçti gözlerimin önünden. Yere yaklaştığımda gözlerimi kapadım ve vücudum bir an sarsıldı. Gözlerimi açmaya korkuyordum bir kaç saniye gözlerim kapalı kaldım ve zorlanarak gözlerimi açtım. Gözlerime ışık geldiğinde ise çok şaşırmıştım. Ben bir cenazede miydim? Hayır bir dakika bu benim cenazem! Beni çoktan üstü açık olan mezarıma koymuşlardı. Seslenmeye çalıştım: "Heey, Ben yaşıyorum!" Bunu dedikten sonra kafama dank etti. Ben yaşamıyorum, ben öldüm! Beni son kez uğurladılar ve güneşimi kapatan son toprağı koyana kadar heyecanla orada bekledim. Sonrasında olanları pek hatırlamıyorum. Eee bu videoya 100.000 beğeni gelirse bu konu hakkında video çekicem! Evet 100.000 like gelirse, eğer gelmese çekmem. Her neyse uyandım ve kendimi bomboş bir mekanda buldum. İlk başta afalladım fakat önümde duran meleği görmem uzun sürmedi. Yankılı ve bass boosted bir sesle bana ahiret sorularını sordu. Bende bunun üzerine hemen göt kıllarımın arasına sakladığım kopya kağıdını çıkardım ve soruları cevapladım. Allahı yakalamak istiyorsam cennete gitmeliydim. Melek soruları doğru cevapladığımdan etkilenmiş olacak ki bana baktı ve şöyle söyledi. "Köprüden geçerken bol şans. " Ben daha ne olduğunu anlamadan gözlerimi değişik bir yerde açtım. Önümde çok derin bir yarık, sonunda gözüken cehennem ateşi bir mum ışığı gibiydi adeta. Karşımda ise kocaman bir kapı ardında ne olduğunu biliyordum, Cennet! Fakat bir şeyler eksikti. Meleğin bahsettiği köprü nerde amk? Birkaç kere daha baktım ve ancak fark ettim. Köprü dediği kılıçtan bile keskin ip kadar bir yoldu sadece. Anlaşılan pekte iyi bir kul değil mişim. Neyseki göt kıllarının arasına bir askılık saklamışım! Bunun sayesinde o ipin altından kayarak kolayca geçebilecektim. Aynen de öyle oldu kayarak karşıya geçtim ve o koskocaman kapıyı açtım. Ve cennetteyim! Şimdi 3. adıma geçme vaktiydi. Tabii ki allahı yakalamak. Bunun için allahın huzuruna gitmem gerekti. Aslında bu kolaydı çünkü cennetteydim ve melekler ne istesem onu yapmakla görevliydiler. Hemen meleğin gelmesini istedim ve geldi. Ona hemen beni Allaha götür dedim ve götürdü. Ama hiçbir şey görememiştim. Sonra yüksek bir ses yükseldi : "Kulum benden ne ister?" Plana sadık kalmak için ona zor bir soru veya istekte bulunmam gerekiyordu: "Bana bir evren düzeni kur, içinde insanlar gibi bir yaşam olsun. Tanrılarıda ben olayım." Dedim ve oda bana: "Tamam, biraz bekleteceğim. Dedi ve işte aradığım fırsat buydu. O odaklanırken bende sakladığım master ball'ımı çıkardım ve Allaha doğru fırlattım. Ve o tepki veremeden topumun içine hapsolmuştu! Her şey plana göre gidiyordu. Şimdi son kısım olan cennetten kaçış için cennet pınarının musluğunu bulmam gerekiyordu. Bunun için meleği çağırdım ve beni oraya götürmesini istedim. Ve cennet pınarının musluğu karşımdaydı. Yapmam gereken basitti. Nede olsa tüm kutsal kitapları okumuş ve ona göre bu planı yapmıştım. Derhal donumu indirdim ve parmağımı çıkarıp cennet pınarının musluk ucuna parmağımı soktum. Ve ardından musluğu açıp gözlerimi kapattm. Kapattığım anda vücudum hafifleşti ve sanki ruhum kanatlandı. Ve yine kendi cenazemde gözlerimi açtım daha toprak koymayı bitirmemişlerdi. Tüm gücümle bağırdım ve tabutu tekmeledim. Herkes şaşkındı, beni çıkardılar ve çoğu kişi sanki hayalet görmüş gibi bana bakıyordu. Ben hiçbir şey söylemeden evin yolunu tuttum ve hemen malzemeleri çıkardım. Evet gelelim asıl konumuza:
YAĞDA ALLAH NASIL YAPILIR? Öncelikle büyükçe bir tava alıyoruz ve ocağa koyuyoruz. Ardından içine yağımızı döküyoruz. Ondan sonra allahımızı sert bir yere hafifçe vurup çatlatıyoruz ve tavaya doğru kırıyoruz. Kabukları çöpe atıyoruz ve ocağımızı yakıyoruz. Allahımızı kıvam alana kadar karıştırıp tuzumuzu ve cennetten çaldığımız cennet-ül kekiği ekliyoruz ve allah pembe rengini alana kadar bekliyoruz veee yemeğimiz hazır Afiyet olsun .
Sunum önerileri:
Yanında peygamber efendimimizin özel cum’u olan cum-ül malik sosu ile servis edebilirsiniz.
Hira mağarasınının kapısına örülen ağlarıla birlikte servis edebilirsiniz.
Dağa inen nur parçalarıyla servis edebilirsiniz.
submitted by
HzErsin to
KGBTR [link] [comments]
2023.05.22 22:50 Usarname787 Beni tanıyor musun?
Insanin içinde bulunan en büyük arzu bilinmektir. Insan yasar, ölür ve hayati boyunca iyi veya kötü pek çok iş ile uğraşır. Ancak insan neden uğraşır? Mutlu bir hayat için mi? Herkesin sonu er ya da geç toprak ise bu 70 yılın anlamı sadece mutlu ve huzurlu olmak mıdır? Hayır, aksine insan bu 70 yıllk ömrünü küçümser. Insan ölümsüz olmak için yaşar. Bunun için de bilinmek ister. Peki ey güzel insan! Sen beni tanıyor musun? Belki hiç birimiz ölümsüz olamayacağız ancak bu kısa ömrümüzde uğraşa uğraşa kendimizi mutlu zannedeceğiz. İnsan zavallı bir varlıktır. Kendine engel olan düşünceleri onun yapısını bozar. İnsan doğaya aykırıdır. Insan bozguncudur. İnsanlarin tek isteği bozgun yaparak bilinmektir.
submitted by
Usarname787 to
KGBTR [link] [comments]
2023.05.22 22:36 OurTimeHasPassed Soru:“Berkin Elvan Terörist midir.”
Bu grupta bile “14 yaşında bir fidan a.s. Berkin Elvan”gibi sloganları hep duyuyoruz.Olası bir Erdoğan zaferinde sokağa çıkıp ortalığı karıştırılarak bir protesto ile belki sesini duyurmak isteyen binlerce insan olacaktır.”Ama polise taş atıyorlar”diyecekler için arkadaşlar beğenseniz de beğenmesenizde bütün protest hareketlerde olan bir şey kavga kimse Gandhi değil bu hayatta seni iteni sende iterin insanoğlunu doğası bu ve çok fazla örgütlenmemiş ortak bir amaç için toplanmış insan var ve genelde polis kışkırtmasıyla insanlar galeyana geliyor diyor ki bu benim polisim maaşını ben veriyorum ne hakla bana böyle davranıyor,ben Anayasal hakkımı kullanıyorum der.Ve illahaki bir kızışma olur sonra dur bakalım durabilirsen taraflar zarar görür yaralanmalar rencide edilmeler siyasilerin kışkırtmaları öfkeye sebep olur ve bu öfkeyi karşı taraftan çıkartmak isterler.Ve muhalif bir ailede büyüyen bir çocuk olduğunuz düşünün ve sokağa çıkıp katılmak istediğinizi düşünün belki aranızda İttihat ve Terakkiciler vardır.Bu tür rejime karşı çıkan isyanlarda tabiki her iki tarafta yüzde yüz haklı olmaz masumlar zarar görür ama polisin emir kulu olup zarar görmesi eylemi terör olarak kılmaz.Berkin Elvanda büyünce bizim gibi olacak çocuklardan biriydi bence Erdoğan yüzünden terörist ilan edilmiş ama bunun hiçbir önemi yok.Üzüldüğüm taraf bilinçli olan insanlarında bu manipülasyon düşmeleri.
Öylesine yazmak istedim tamda o gezi atmosferi var ülkede artık yeter dur deme isteği başını büküp sonucu kabullenmeme isteği bugünkü çürük soğan meselesinden sonraki muhtemel Erdoğan zaferi sonrası bu atmosfer zirve yapacak.Buraya kadar okuduysanız umarım farkındalık oluşturabilmişimdir.
submitted by
OurTimeHasPassed to
KGBTR [link] [comments]
2023.05.22 17:46 Warm-Two4720 Youtube yavaştan başladı araplaştırmaya
2023.05.20 00:11 VikeeXx Civilization VI'da başlangıç seviyesi oyuncular için oynanabilecek liderlerden bir tanesi olan Pedro II(Brezilya) için bir rehber :)
Civilization VI'da başlangıç seviyesi oyuncular için oynanabilecek liderlerden bir tanesi olan Pedro II(Brezilya) için bir rehber :)
- Kolonizasyona Odaklanın: Brezilya'nın özel yeteneklerinden biri, genişleme ve kolonizasyon konusunda avantaj sağlamasıdır. Pedro II ile oynarken, bol miktarda yerleşim birimi inşa etmek ve koloniler kurmak için çaba harcamalısınız. Büyük bir toprak sahibi olmak, kaynakları kontrol etmek ve güçlü bir ekonomi geliştirmek için önemlidir.
- Yağmur Ormanlarına Yatırım Yapın: Brezilya'nın ikinci özel yeteneği, yağmur ormanlarına verdiği özel öneme dayanır. Yağmur ormanlarındaki kampüs ve endüstri binaları daha fazla bilim ve üretim sağlar. Bu nedenle, şehirlerinizi yağmur ormanlarının yakınına yerleştirmeye çalışın ve bu alanlara yatırım yapmaya özen gösterin.
- Turizm ve Kültürü Önemseyin: Brezilya'nın diğer bir güçlü yönü turizm ve kültürdür. Pedro II ile oynarken, turistik yerler, konser salonları ve müzeler gibi binalar inşa ederek kültürel etkinlikleri teşvik etmeye çalışın. Turizm endüstrinizi geliştirmek ve diğer medeniyetlere karşı kültürel zafer elde etmek için büyük sanat eserleri ve büstler toplayın.
- Diplomasiyi Kullanın: Pedro II, Brezilya'nın diplomasiye olan ilgisini yansıtır. Oyunda diğer liderlerle iyi ilişkiler kurmaya çalışın ve dostluklarınızı sürdürmek için diplomatik anlaşmalar yapın. Bu size ticaret anlaşmaları, bilgi paylaşımı ve diğer avantajlar sağlayabilir.
- Saldırganlıktan Kaçının: Brezilya'nın özel yetenekleri daha çok barışçıl stratejilere odaklanır. Saldırganlık yerine diğer medeniyetlerle dostane ilişkiler kurmayı tercih etmelisiniz. Düşmanlıklardan kaçının ve savaşlardan ziyade kültürel ve ekonomik bir üstünlük elde etmeye odaklanın.
Bu ipuçları, Pedro II ile oynamanıza yardımcı olabilir. Ancak, unutmayın ki her oyun farklıdır ve stratejilerinizi oyun koşullarına göre ayarlamanız gerekebilir.
submitted by
VikeeXx to
u/VikeeXx [link] [comments]
2023.05.18 15:46 Lonely_Shallot109 Murat Sabuncu altılı masa toplantısında konuşulanları yazdı
-İttifak ortakları Sinan Oğan ile irtibata geçilmesi konusunda mutabık kaldı. Milliyetçi dilin artırılması da konuşuldu.
-Kabineyi önceden açıklama konusu gündeme geldi. Meral Akşener buna karşı çıktı. Bu projeden vazgeçildi.
-Bütün partilerin il başkanlarının birbiriyle koordineli çalışması kararı alındı, günlük olarak ortak raporlar hazırlanıp liderlere de sunulacak.
-Sandık güvenliği için tüm partilerin katılımıyla yeni bir koordinasyon grubu kuruldu.
-Ortak miting planlanmıyor. Kapı kapı çalışma öne çıkacak.
-Kemal Kılıçdaroğlu partide seçim konusunda bazı değişiklikler yaptığını söyledi. Saha seçim koordinasyonu başkanı Erdoğan Toprak yerine Engin Özkoç ve Bülent Tezcan’ı göreve getirdiğini söyledi. CHP’den kaynaklar Toprak’ın zaten görevinin ilk turda sona erdiğini, başdanışmanlık görevinin sürdüğünü, makam odasında çalışmaya devam ettiğini not ediyor.
-Kılıçdaroğlu’nun iletişimle ilgili bir konuyu konuşurken Tuncay Özkan’ı da görevden alacağını söylediği belirtildi.
submitted by
Lonely_Shallot109 to
Turkey [link] [comments]
2023.05.18 03:45 HorrorProfessorx Turkiye ic savasa mahkum bir "failed state"dir.
Oncelikle kendimden bahsedeyim, 30'lu yaslarin sonunda, iyi egitimli ataturkcu bir anne-babanin ayni degerlere sahip evladiyim, etnik olarak Turkum, Turkiye bolunsun parcalasansin gibi bir arzu istegim, gizli ajandam yok, Ataturk'u de ictenlikle seven ve sayan bir bireyim.
Bunlari olasi sen sucusun bucusun varsayimlarini aradan cikartmak icin anlattim, olasi sorulari aradan cikardiktan sonra gelelim asil meseleye. Bu fikirlere uzun zamandir sahip olsam da son secim surecinde artik icimde tutmakta zorlanmaya ve paylasmaya karar verdim. Kurtleri yok saymamakla beraber yazida belirtecegim iki ana gruba dahil etmeyecegim, daha dogrusu bir taraf olarak veya 3.bir etmen olarak konumlandirmayacagim. Bunun sebebi Kurtlerin homojen olmayip catisma halinde olan her iki gruba ait bireylerinin bulunmasidir. Catismayi temellendirirken etnik sebepler degil dunya gorusu, medeniyet seviyesi gibi degerleri dikkate aldim.
Turkiye topraklarinda yasayan iki ana grup insan var. Bunlardan ilki yuzu modern dunyaya donuk, Osmanli doneminde agirlikli olarak Ege, Trakya, Marmara vev Balkanlarda yasamis, cesitli etnik ve dini gruplarla kaynasmis, beraber yasayabilmis, Osmanli doneminde bile kismen iyi egitim almis, alt jenerasyonlari egitime ve gelisime acik ve nispeten ongorulebilir bir grup. Digeri 100 yillar boyunca Anadoluda ve bugun Turkiye sinirlarinda olmayan cevresinde yasamis, bagnaz-yobaz, kafayi dinle bozmus, ahlaki degerleri olmayan, kapali topluluk ve feodal yasam seklini benimsemis, egitilemez ve ogretilemez, ne yapacagi belli olmayan, yakaladigi ilk firsatta beraber yasadigi farkli dine ve etnik kokene sahip diger topluluklara siddet uygulamaktan kacinmayan, ne yapacagini tahmin ve ongoru sansimiz olmayan klasik bir ortadogu toplulugu. Bu iki topluluk ic ve dis gocler sebebiyle bugun tamamen birbirine karismistir, lokal olarak surasi %100 bunlardandir burasi %100 onlardandir demek mumkun degil, dolayisiyla meseleyi Turkiye'nin dogusu ve batisi olarak basite indirgemeyecegim. Gectigimiz 100 yillik surec icinde gruplar icinden bir birine gecisler sikca yasanmis, ayni anne babadan dogma iki kardesin farkli iki gruba yatkin olabildigi gorulmus ya da bir gruba ait ailenin yeni jenerasyonunun diger gruba gecis yapabildigi gorulmustur. Bunlarin yaninda her iki gruba da tam olarak ait olmasa da ikinci gruba mental ve dunya gorusu olarak daha yakin, sayisi toplam nufusun %5-10 arasinda degisen/seyreden ve cumhuriyet tarihi boyunca kaosun asil sebebi olan,1950 sonrasi devlet ve ordu yonetiminde surekli soz sahibi olmus bir fraksiyon bulunmaktadir. Bu fraksiyonu zaman zaman 2. gruptan ayirmak mumkun olmadigi icin ayri bir grup olarak adlandirmiyorum.
Turkiye cumhuriyeti kuruldugu andan itibaren bu iki grubun catismasina sahne olmus, entropik olarak uzun ve yavas ama kacinilmaz bir yikim surecine girmistir. Halk bir butun olarak kurtulus savasinda beraberce vatani isgalden kurtarmis olsa da 2.grup kisa surede elde ettigi modern dunyaya ve hatta bati dunyasinin bile o zaman otesinde olan kazanimlarini hak etmemis, istememis, algilayamamistir. Surekli bir direnc ve isyan halinde, otoriteyi elinde tutan diger grupla mucadeleye girmistir. Cumhuriyeti kuran ekip ve ozellikle Ataturk'un olagan ustu gayretleri ve sarsilmaz otoriteleri ile bu surec ilk 15 yilda daha yavas olsa da Ataturk'un olumuyle beraber hizlanmis, geride kalanlarin basta İnönü olmak uzere bu catismayi yatistirmak ve iktidari elinde tutmak adina surekli diger tarafa taviz vermesiyle ve devam eden surecte iktidar degisikliklerinde eksendeki ani kaymalari kontrol altina alabilmek icin surekli ordunun darbe yapma zorunlulugu hissettigi, diger tarafin bu "baski ve tehdit" ortaminda daha cok kinlendigi, diger tarafa bilendigi ve akabinde kimsenin mutlu olmadigi iki kutuplu bir toplum olusmustur. 1950 itibariyle zaman zaman tek basina, zaman zaman koalisyonlarla ulkeyi yonetmeye calisan ancak ordu mudaheleleriyle surekli resetlenen ve geciktirilen sayica da fazla 2.grup sonunda iktidari ve kendilerine dusman gordukleri orduyu ele gecirerek son 20 yilda yasadigimiz ortam sekillenmistir.
- tur sonucundan bagimsiz olarak soyleyecegim, bu iki grubun huzur icinde beraber yasama ihtimalleri yoktur. Her iki grup da kendini gercek "Turk milleti" ve ulkenin sahibi olarak gormekte, diger grubu vatan haini olarak kabul edip tiksinmektedir. Bu artik deyim yerindeyse iki uluslasmis topluluk ayni etnik kimlik ve vatan belledikleri toprak parcasina talip olsa da bu iki grubun ayni etnik-siyasi kimlikle bir araya gelmesi artik mumkun degildir. Onumuzdeki surecte de gorulecegi uzere modern Turkiye cumhuriyetinin mevcut sinirlari ve nufus yapisiyla ayakta kalmasi bence artik mucizelere baglidir. 5 yil, 10 yil veya 50 yil da surse bu iki grup arasindaki ucurum surekli disaridan gelen ortadogulu takviyesiyle de giderek artacak ve eninde sonunda Turkiye bu iki grubun da bolca kan ve gozyasi dokmesiyle sonuclanacak bir bolunme veya bolunme olmasa da ilk grubun cogunlugunun goc ettirilecegi, kalanlarin sindirilecegi bambaska bir ulkeye evrilecektir.
submitted by
HorrorProfessorx to
svihs [link] [comments]
2023.05.17 22:28 icardiolog_abik Altılı Masanın son toplantısında öne çıkanlar (Kulis)
Murat Sabuncu'nun t24'te yazdığına göre:
-İttifak ortakları Sinan Oğan ile irtibata geçilmesi konusunda mutabık kaldı. Milliyetçi dilin artırılması da konuşuldu.
-Kabineyi önceden açıklama konusu gündeme geldi. Meral Akşener buna karşı çıktı. Bu projeden vazgeçildi.
-Bütün partilerin il başkanlarının birbiriyle koordineli çalışması kararı alındı, günlük olarak ortak raporlar hazırlanıp liderlere de sunulacak.
-Sandık güvenliği için tüm partilerin katılımıyla yeni bir koordinasyon grubu kuruldu.
-Ortak miting planlanmıyor. Kapı kapı çalışma öne çıkacak.
-Kemal Kılıçdaroğlu partide seçim konusunda bazı değişiklikler yaptığını söyledi. Saha seçim koordinasyonu başkanı Erdoğan Toprak yerine Engin Özkoç ve Bülent Tezcan’ı göreve getirdiğini söyledi. CHP’den kaynaklar Toprak’ın zaten görevinin ilk turda sona erdiğini, başdanışmanlık görevinin sürdüğünü, makam odasında çalışmaya devam ettiğini not ediyor.
-Kılıçdaroğlu’nun iletişimle ilgili bir konuyu konuşurken Tuncay Özkan’ı da görevden alacağını söylediği belirtildi.
Kaynak:
https://t24.com.tyazarlamurat-sabuncu/altili-masa-da-hangi-konularda-uzlasildi-kilicdaroglu-hangi-yeni-gorevlendirmeleri-acikladi,40043 submitted by
icardiolog_abik to
Turkey [link] [comments]
2023.05.16 01:57 throwmuawaythrowaway 20 yıllık bir ömrün sorusu. neden bu haldeyiz?
tl;dr neden chp? kısa ve net olarak sadece "tayyip adam kötü" diye mi?
2 ile başlayan çift rakamlı yaşlara varmış biri olarak çevremdekilerin söylemeye kelime derleyemediği lafları uyuyamayıp kafamda tekrarlayıp duruyordum, post atmak istedim.
klasik bir anadolu istanbullusuyum. babam ortada yok. annem hep bana baktı. bütün sülalem chpye "zorunluluk" hissiyle oy veriyor. çevremde tanıdığım herkesin ailesi akpli olup kendisi "ben nasıl bunların çocuğuyum" diyor.
13 tane kime oy vereceksin diye sorduğum arkadaşım var. hepsi kılıçdaroğlu elbette dedi. her birine neden? diye sorduğumda ya "bilmiyorum" ya da "başka seçenek yok ki kanka" cevap oldu. bu olay beni cidden daha da meraklı yaptı. bir farkındalığa vardım: biz modern politik ve yakın geçmiş tarihi hakkında hiç bir şey öğrenmedik. öğretilmedik ki. fikirlerimiz daima aile boyu veya televizyona kulak misafirliği ile gelişti. bazen merak ediyorum, hiç bir muhalefet siyasetçi "gençleri yanıma almam gerek" dedikten hemen sonra okul kitaplarını açtı mı? 20 yıllık iktidarda illa ki bir sefer olmuştur. belki de bunlar yıllardır bu halde yaşayan büyüklerim için "yeni mi farkettin amk veledi" diyecek bir durumdur, fakat inanın ki çevremdekilerin çoğunun bu farkındalığa sahip olacak kapasitesi bile bu gidişle asla olmayacak.
eminim ki kılıçdaroğlu, chp içerisinde kıçını yırtarak çalıştığı neredeyse ömrüm kadar yıl çerçevesinde bir kere bile olsa, kendi kafasının içinde bile olsa, bu postta sorduğum soruları cevaplamayı deneyip, başarısız kaldığını görmüştür. eminim ki chpnin tamamı, "karşında akp olmasa oy alır mıydın" sorusuyla baş başa bir kere bile olsa kalmıştır.
"kimse mi öz iradesiyle araştırma yeteneği olmayanları bilgilendirmeyi düşünmedi" diye sormak istemesem de soru hep buraya geliyor.
yalvarıyorum, birisi bana ve insanlara neden bu hale gelmiş olmamızdan, nasıl 20 yıl boyunca bu çürüğün beterleşmesine izin verildiğinin özetini geçebilecek imkanlara sahip olsun. bilgisizim, gencim, oyumu kafamla değil duyduğumla basıyorum, ama basıyorum.
yabancı dilim iyi, o kadar iyi ki sıkıldım aksan öğreniyorum. işimden çok şükür network yaptım. iş davetiyem bile hazır. ama bu gitmek istediğim anlamına gelmiyor. oyumu kendi öz irademle, doğduğum toprak yaşadığım toprak olarak kalsın diye vermek istiyorum. içimde kalan tekil kum tanesi boyundaki milliyetçiliği de şu an, bu 14 günlük zaman çerçevesinde harcamak istiyorum. ama bunun için ne motivasyon buluyorum, ne de karşımda duran, uğraştığımda değeceğini gördüğüm bir halk.
çekip gidersem olan bana asla olmayacak. fakat anavatanıma son bir uğraş göstermek istedim, haksız mıyım acaba? bu açıdan bakınca kendine zarar verenler ile çok sempatik bir bağ kuruyorum. çıkışım olmasa ne yapardım diye düşünmedim değil.
gerçekten muhalefetin belli bir yaş aralığından küçük insanlardaki tek sahip olduğu güç "ampul adam kötü" iken 2. turda kazandıklarında, iktidara geçince milyonlarca genç "ee şimdi n'olacak?" diye sorulduğunda ne diyeceklerini bildiğinden bile şüpheliyim. bazılarını okuyorum burada, diyorlar ki "abi şu erdoğan gitsin sonra daha iyisini diğer seçime garantileriz". bana özellikle bu bakış açısı çok saçma geliyor.
ben şahsen ikna edilmeyi beklemiyorum, edilmek için yazmıyorum, şu an bana ne derseniz diyin ben de diğer herkes gibi bu seçimde kk kazansın diye uğraşacağım. fakat ben bile oy vermesem mi demedim değil. bu adam mı bakacak 5 sene bize yani? bu adam mı 20 yıllık boku temizleyecek? özellikle meclise geçenler bu haldeyken?
sandığıma sahip çıkmaya ilk seçimde olduğu gibi uğraşacak, ne kazanırsa kazansın kendi vazifemi getirmiş olarak bu seçimi bitirmeyi hedef edineceğim. yaşadığım ülkeye olan borcumun bu olduğuna inanıyorum.
fakat bu ülkede bundan sonra da (anladığım kadarıyla -- sorun da bu işte, büyük ihtimal çok bilgisizim) chp gibi kurulma vasfını unutmuş, milli heves derken balon içinde zaten chpye inanan insanları daha da chpli yapmaya uğraşan bir partiye ve destekçilerine oy katmayacağım.
sizce bu ülkenin gençlerine, oy vermeye yakın ve oy verebilenlerine öğretmeye başlamamız için, ciddi anlamda ne yapılmalı? ütopya planı değil, elimizdekileri kullanmaya başlama planı diliyorum Türkiye'ye.
saygılar dilerim, okuyan varsa çok teşekkür ederim, tek isteğim parlak bir gelecek. lütfen beni bilgilendirin.
submitted by
throwmuawaythrowaway to
Turkey [link] [comments]